Yaşam koşulları, sosyal yapı, kültürel dinamikler değiştikçe normlar da değişiyor. Normlar değiştikçe ruhsal patolojilerin tanı kriterleri de. Uzun uzadıya ruh hastalıklarının tanı süreçleri tarihine girmek istemiyorum. Zira uzmanlık alanım değil. Bu noktada vurgulamak istediğim şu ki devir değiştikçe insanlar, insanlar değiştikçe dünya, dünya değiştikçe yaşam, yaşam değiştikçe kabul edilebilir davranışların ölçütleri değişiyor. Wikipedia'nın dediğine göre eşcinsellik 1973 yılından sonra DSM'den, yani ruhsal bir patoloji olmaktan, çıkarıldı. Dünyanın git gide kutuplaştığı, nefret suçlarının sıkça baş gösterdiği, insanların, bırakın farklılıklara saygı göstermesini, farklılıklara tahammül etme eşiklerinin bile düştüğü, saldırganlığın, şiddetin, hoşgörüsüzlüğün doruklara ulaştığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bu kötü gidişata dur demek için sosyal sorumluluk projeleri yapılıyor, insanları bilinçlendirerek şiddetin önüne geçilmeye çalışılıyor.
Türkiye koşullarında yaşantıları çok göze batmasa da ayrımcılıktan, nefret suçlarından nasiplerini alan eşcinseller seslerini duyurmak için çeşitli sivil toplum örgütlerinin çatısı altında toplanarak seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Ancak seslerinin yeterli düzeye ulaşması biraz da eşcinsel olmayanların elinde.
Ayrımcılığı önlemek için ayrımcılık mağdurların çabaları yetersiz kalır. Ayrımcı olmayan ve ayrımcılık karşıtı olan herkes bu tip çalışmalara destek olursa gelecekte daha hoşgörülü bir topluma kavuşmak sadece hayal düzeyinde kalmaz.
Neyse lafı daha fazla uzatmayayım da sizlere bu konu hakkında yazmamın sebebi bir kaç etkinlikten bahsedeyim. Bunları homofobi karşıtı, insanları bilinçlendirmeye yönelik olumlu örnekler olarak düşünebilirsiniz.
Mayıs ayında Terrassa'da bulunan araştırma yaptığım okulun tüm velilere gönderdiği aylık bülteni okuduğumda beni hem çok şaşırtan hem de çok takdir ettiğim bir etkinliğin aylık plana eklenmiş olduğunu gördüm.
Okul öncesi ve ilkokul öğrencilerine yönelik hikaye anlatma etkinliğinin seçilmiş teması homofobi idi.
Maalesef dalgınlığıma geldiği için o gün okulda olduğum halde etkinlik saatinden önce oradan ayrılmış bulundum ve bu ilginç etkinliği izleyemedim. Bu yüzden içerik ve kullanılan metodoloji hakkında yorum yapamayacağım. Ancak okul kendi blogunda bu etkinlikle ilgili kısa bir yazı yazmış ve fotoğraf koymuş.
Bu blogda yazılanlara göre öğrencilerden Fiona'nın annesi bir dizi hikaye anlatmış.
Bu hikayelerde vurgulanan şey insanların cinsiyetlerinden bağımsız birbirlerini nasıl sevdikleriymiş. Yani, bir kadın ya da bir erkek aşık olurken hem kendi hem karşısındakinin biyolojik cinsiyetinden bağımsız olarak aşık olması farklı hikayelerle anlatılmış. Ve bu hikayeler aracılığıyla farklı aile yapıları hakkında konuşma fırsatı bulmuş çocuklar (geçmiş senelerde okulların birinde anneler günü ya da babalar günü kutlamak yerine aileler günü kutlama fikri öne sürülürken ailelerde iki anne veya iki baba olabileceği de vurgulanmıştı).
Bu etkinlikle sevginin cinsiyetten, cinsel tercihlerlerden ve cinsiyet kimliğinden bağımsız olduğu, ebeveynlerin çocuklarını her zaman, her durumda sevdikleri mesajı verilmiş.
Türkiye'deki okullarımızda düşünebiliyor musunuz bir anne ya da baba gelsin çocuklara eşcinsellerin bayrağı altında böyle bir etkinlik yapsın ve okul da bunu eğitim planına dahil etsin. Bana maalesef bir ütopya gibi geliyor. Geleneksel aile yapısında büyüyen ve ilerleyen süreçte eşcinsel olduğunu farkeden çocuklarla bu tip etkinlikler eşliğinde büyümüş anlayışlı ve koşulsuz seven ailelerin bir üyesi olarak yetişmiş ve eşcinselliğini farketmiş çocukları bir düşünün. Siz çocuğunuzun hangi gruptan olmasını tercih ederdiniz? Benim cevabım şu yönde: eğer çocuğunuzu koşulsuz seviyorsanız, sizin için her şeyden önce onun mutluluğu geliyorsa bu tip homofobi karşıtı etkinlikleri desteklemelisiniz. En mutlu çocuk şüphesiz ki kendisiyle her anlamda barışık olan çocuktur.
Ricky Martin, bazılarınızın hatırlayacağı gibi, meşhur olduktan seneler sonra, çok kısa bir zaman önce eşcinsel olduğunu duyurdu kamuoyuna. Oprah ile yaptığı söyleşide aslında en baştan beri kendisinin gay olduğunu bildiğini ancak ilk aşkı olan adam yüzünden çektiği acıdan sonra kadınlara yöneldiğini ama en sonunda kendisiyle barışıp cinsel kimliğine sahip çıkmaya karar vermesine kadar geçen süreci tüm içtenliğiyle açıklıyor.
Ricky Martin 15-16 yaşlarımda aşık olduğum pop ikonu, ispanyolca öğrenmeye başlama sebebimdi. Gay olduğunu bundan 15 sene önce açıklamış olsaydı da benim bu gerçeğim kesinlikle değişmezdi.
Kamuoyuna gay olduğunu duyurduktan sonra çıktığı dünya turunun Avrupa ayağının ilk konseri Türkiye'de yapıldı. Belki izleyenleriniz olmuştur. Ben o tarihlerde Barselona'da olduğum için İstanbul ve Bursa konserlerini kaçırdım. Ancak tahmin ediyorum ki barkovizyon gösterileri ve iki versiyonlu olan şarkıları İngilizce gösterilmiştir. Şanslıydım ki Musica+Alma+Sexo (Müzik, Ruh, Seks) turunun İspanya ayaklarından biri olan Barselona konserini yakalayabildim.
Konserin yapıldığı mekanın kötü koşullarına rağmen bir ara ne yapacağımı şaşırtacak kadar hareketli, kıpır kıpır bir deneyimdi benim için. Bir ara video mu çeksem, dans mı etsem, ricky martin'i mi izlesem dansçılarını mı, karar veremedim... Konserin benim için en unutulmaz anı dansçılardan birinin çocukluk resimleri eşliğinde onun eşcinsel oluşunu farketme sürecini anlatan barkovizyon gösterisinin altında o dansçının dans ettiği sahneydi. Maalesef o sahneyi kaydedemedim ama youtube sağolsun en azından ingilizce versiyonunun kısa versiyonunu bulabildim (barkovizyon yerine dans çekilmiş ama arkafonda anlatılanlar daha önemli zaten).
Barkovizyon gösterisinin başında 8 yaşındayken ağırlık kaldırmaya başladığını, daha sonra bunu sevmediği için bıraktığını anlatıyor bu danscı. Daha sonra dans etmeye başladığını dansa başlamaya karar verdiğinde babasının ona "sadece gay olmamaya dikkat et" dediğini vurguluyor. Barkovizyonun sonunda ise (yukarıdaki video'da da duyacağınız gibi) "baba ben gayim dans benim tutkum, ben kim olduğumu biliyorum, ben bir gayim diyor " bu dansçı.
Ricky Martin, bu konser dizinde gösterilen barkovizyonlarla insanlar üzerinde farkındalık yaratmak istiyor ve bence bunu da başarıyor. Keşke Türkiye'de de sanatçılar bu kadar cesur olsa da konserlerinde böyle mesajlar veren görsel şölenlere yer verseler. Mesela (her ne kadar eşcinsel olduklarına dair resmi bilgi olmasa da) benim adaylarım Tarkan ve Cem Adrian. Onlar ister eşcinsel olsunlar ister heteroseksüel eminim ki onların fanı olan, konserlerini kaçırmayan takipçileri onlara her türlü desteği vereceklerdir.
Eğer etrafınızda homofobik insanlar varsa onlara korkularının neden kaynaklandığını bulmalarında yardımcı olun. Homofobi karşıtı etkinlikleri destekleyin, insanları bilinçlendirin, çocuklara hayatta farklı olasılıkların da olduğunu göstermeye ve kendileriyle barışık büyümeleri için her türlü desteği vermeye hazır olun... Türkiye'deki sosyal ve kültürel yapı değişmese bile belki tek tek de olsa insanlar bu gerçekliğe karşı olan duruşlarında biraz yumuşarlarsa güzel bir gelecek için hala umut var demektir...
*Hala homo kelimesini duyduğunuzda irkiliyorsanız, öncelikle anlamını öğrenmeniz gerekiyor demektir. Buraya tıklayarak bunu yapabilirsiniz.
** Eşcinsellik ve homofobi ile ilgili ilginç bağlantılar
Gay'lerden söz açılmışken George Michael'ın ilk göz ağrısı kadın imiş: http://www.music-news.com/shownews.asp?H=George-Michael-has-revealed-his-first-crush-was-Debbie-Harry&nItemID=42749
YanıtlaSil