21 Eylül 2010 Salı

Bir Doktora Öğrencisinin İtirafları-3

(Bu yazıyı okumadan önce, 2. yazıyı okumak için tıklayın.)

Doktora konumla ilgili tek satır okumadan geçirdiğim Ağustos tatilimin sonrasında Barselona’ya dönüşümle birlikte Eylül ayı, dönem başı olması sebebiyle üzerime öyle bir çullandı ki kendime gelmem ayın 21’ini buldu. Doktora sürecinde, hayatımda aklıma gelmeyecek şekilde tepkiler vermeye başladı bünyem. Ama öldürmeyen şey güçlendirir hesabı, zaman zaman (ki çoğu zaman) yaşadığım içsel gidiş-gelişlerime rağmen durmak yol yola devam mottosuyla 8 eylül’de İstanbul’dan yola çıktım.

Barselona’da eylül ayı demek oturma izni yenilemek için evrak toplamak, evrak toplama süreci son dakikaya kalınca doktora koordinatöründen okkalı ayar yemek (bu sene gecenin 1inde gönderilen bir maille aldığım bu ayarı, geçen sene daha ağır şartlarda almıştım. Gelecek sene alacağım ayar artık bünye alışkanlığından dolayı etki yapmayacak inanıyorum) bu evrakları teslim etmek için saatlerce sıralarda beklemek ve elzem giderler yüzünden bol bol para harcamak demek. Bu eylül ayının hiç şüphesiz en büyük sürprizi doktora harçlarının %250 ye varan bir oranda artmış olmasıydı. Beni beklemediğim bir anda vurduğu için biraz sarsılmadım dersem yalan olur. Geçen sene senelik 178 euro verdiğimiz programa bu sene 504 euro verecek olmamın bana dokunmasının öncelikli sebebi bu fiyat artışından sadece yabancı öğrencilerin etkilendiğini sanmamdı. Ama yanılmışım. Tüm doktora öğrencileri için fiyat aynı oranda artmış, herkes standart olarak senelik 504 eu ödemeye mahkûm edilmiş. Bu kızgınlığımı biraz azaltmış olsa da şunu sorgulamama engel olamadı: Biz bu 504 eu’yu neden veriyoruz? Okuldan ne ders alabiliyoruz ne de adam gibi seminer düzenleniyor. Geçen sene 2 dönemde sadece 3 günlük bir makale bulmaya yönelik bir seminer verildi ki, eh ben bunu nerdeyse 5 senedir biliyordum zaten dediydim. Bu dönem de bugün öğrendiğime göre niteliksel veri analizi programı olan ATLAS-Ti konulu bir seminerimiz olacakmış. İyi de ben daha niteliksel araştırma metodolojisini içselleştirmeden bu programı öğrenince ne kadar başarılı olurum ki? Demem o ki öğrenciye sormuyorlar neyiniz eksik. Oysaki bir sorsalar, şu an bölümümde doktora yapan 9 dönem arkadaşıma bir dokunup bin ah işitecekler. Bu Bolonya Süreci geldi, hem mertlik bozuldu, hem harçlar kendini aştı hem de program kalitesi düş(müş). –Müş diyorum çünkü duyumlarım bu yönde. Doktora programlarının birçoğu Master Entegreli (2+3 sene) olduğu için doktora sırasında sadece araştırma yapıyorsunuz. Mesela Türkiye’de doktora öğrencilerinin korkusu olan bir “yeterlilik” kavramı burada Bolonya ile birlikte ortadan kalkmış durumda (ben master yaparken buna eş değer olan bir DEA vardı.) Bolonya süreci geldi de ne oldu? Valla, öğrenciler zarar gördü orası kesin. Bölümler hala ağır adaptasyon sorunları yaşıyorlar. Avrupa Birliği Ülkeleri arasında denklik sağlayacağız diye kaliteyi de çıtayı da düşürdüler. Bir de hala aralarındaki işlevsel farkı keşfedemediğim iki tip doktora var burada. İlki Doctorat Propi, yani doktor ünvanınızı üniversitenin verdiği, ikincisi Doctorat Europeu, bu da Avrupa Doktora ünvanına denk geliyor. 2.sini alabilmek için tezininiz AB’nin resmi 2 diliyle yazmanız, en az 3 ay araştırma yapmak için bir AB ülkesine gitmeniz ve tez savunmanızda AB üyesi bir ülkede çalışan bir hocanın bulunması gerek. Bu Avrupa Doktorası’na kimler nasıl kabul ediliyor bunu keşfedemedim, hocalar da bilgi vermedi. Sadece bu ünvanı almak için neler yapılması gerektiğini biliyoruz. Ayrıca ikinci çelişki şu ki, İspanyol bir üniversiteden alınan Doktor ünvanı, Bolonya süreciyle birlikte, her türlü AB’de geçerli sayılmak zorunda. Bu durumda neden daha da kasıp AB Doktoru ünvanı almak gerekir buna da bir cevap veremiyorum. Tek bildiğim iki diploma arasında 30 euroluk bir fark olduğu…

Dün doktora maratonumun ilk engeli olan 1. Komisyon sunumunu yaptım. Sunum öncesi tez önerimi sağ olsun 3 hoca okudu, gecikmeli de olsa geri bildirimlerini verdiler. Ben son dakika insanı olarak her şeyi ancak bir gece önce sabaha karşı bitirdim. Tez önerimi 10 dakika içinde sunmak zorunda olduğum için anlatacaklarımı kısaltmak ve bunu yapmadan önce de her şeyi İngilizceden İspanyolcaya çevirmek ciddi bir vakit kaybına ve ekstra strese neden oldu. 5 saatlik uyku ile girdiğim komisyonun ilk sunumu bana aitti. Sunum yapan 9 kişi içinde araştırma grubundan bağımsız (toplam da 4 araştırma grubu var) araştırma projesi yürüten ben olduğum için en alakasız konu da benimkiydi. Sunumlar genelde öğretmen, öğrenci, aile kimlikleri ve öğrenme süreci ya da akran eğitimi ile ilgiliydi. Sunum öncesi kafamda birçok soru vardı. Acaba araştırma sorularını doğru formüle etmiş miyimdir? Hedef ve amaçların yazımında kullandığım kelimeler uygun mudur? Gibi… Projemle ilgili geri bildirim veren 3 hoca da bu konular üzerinde bir şey söylememişlerdi.

Daha önce itiraf etmiş miydim hatırlamıyorum ama yeri gelmişken söyleyeyim, en zayıf halkam metodoloji. Türkiye’de psikoloji ve eğitim alanında hem hala pek bilim sayılmamasından hem de bu alanda etkin bilgi ve beceriye sahip hocanın çok az olmasından dolayı niteliksel araştırmalarla verilen eğitimin (ki verilen eğitim sadece tanım yapmaktan ibarettir. Hadi diyelim lisansta göstermediler. Ben Yıldız Teknik’te yüksek lisansa başlarken artık niteliksel araştırma da öğreniriz hayali kurarken derslerin başlamasıyla birlikte uğradığım hayal kırıklığını kelimelerle ifade edemem. Hele bir de bu hayal kırıklığının üzerine danışmanımın, boşuna hayal kurma Türkiye’de bu işi yapan hoca sayısı bir eldeki parmak sayısını geçmez, burada da olmadığı için kısaca havada bulut sen niteliksel deseni öğrenmeyi unut dediydi.) kurbanı olarak sadece niceliksel araştırma yapma becerileriyle mezun oldum. Ama gelin görün ki İspanya’da özellikle eğitim ile ilgili alanlarda da tam tersi bir şekilde niceliksel araştırma yapanlara iyi gözle bakılmıyor. Master sırasında aldığımız metodoloji dersi de paradigmalar ve triangulation (üçgenleme) üzerinde uçuştuğu için niteliksel desenlerle ilgili öğrendiklerim sadece fikir düzeyinde kaldı. Eh doktora tezinde de en önemli konu araştırma deseni ve metodoloji olduğu için de ben de paçalar tutuştu tabii.

Tekrar sunum ortamına geri dönmem gerekirse, dikkatleri çeken ilk şey sunum yapacak öğrencilerin farklı kültürlerden gelmesinden dolayı sunumların farklı dillerde yapılmasıydı: 3 Katalan Katalanca, 3 Şilili Şili Aksanlı İspanyolca, 1 Meksikalı Meksika Aksanlı İspanyolca, 1 Brezilyalı Brezilya Aksanlı İspanyolca ben de Türkçe (ki aslında benim İspanyolcamı Fransızca Aksanlılarınkine benzetiyorlar) Aksanlı İspanyolca sunduk. Aldığım geri bildirimlerden ilki bir dahaki sefere sunumumu İngilizce yapmam gerektiği oldu. Gelecek sefere 3 dilli bir komisyon olacak demek oluyor bu. İngilizce yapacak olmak yükümü biraz hafifletecek, çünkü yazılı çalışmalarımın hepsi İngilizce ve ben bunları İspanyolcaya çevirirken hayli vakit harcamak zorunda kaldım. Hatta itiraf ediyorum, bir ara pes ettim ve google translate’e kendimi emanet ettim. Ve fark ettim ki google translate tahminimden daha iyi tercümeler yapıyor…

Geleyim şimdi sunumda kendimi aptal gibi hissettiğim dakikalara. Komisyon başkanı (bana ayar vermekle ün yapan hoca olan Carles Monereo sunumum sırasında 10 dakikayı aşmayayım diye, şunu atla, buraya geç gibi komutlar vererek kaygı düzeyimi arttırdıktan sonra, niteliksel araştırmalarda hipotez yazılmadığını hatırlattı. Ve işte o an suratım kırmızıya döndü mü bilmiyorum ama, “Ben bunu nasıl atlarım yaa” dedim kendi kendime, sonra da “off oysaki 3 hoca projemi okumuştu, biri de mi uyarmaz kardeşim niteliksel çalışmaya hipotez yazılmaz” diye içimde bir minik çapta bir öfke belirdi. Bu olay sayesinde artık unutmam niteliksel ve niceliksel araştırmalardaki en büyük farkı: Neden sonuç ilişkisine bakılmadığı için niteliksel çalışmalarda hipotez öne SÜRÜLEMEZ! En azından hedef ve amaçları doğru yazmışım ki uygun bulundular.

Yapılan diğer sunumların birçoğundan bir şey anlamamış olmakla beraber, bir araştırma önerisinde 700 kişinin denek olarak yer alacak olması, of bu kadar veriyle nasıl başa çıkılır düşüncesiyle beni gerdi. Diğer bir sunumda da Katalan bir doktor adayının daha doğru düzgün araştırma sorusu ve hedef-amaç belirlemeden verilerini toplayıp araştırma felsefesine ve metojolojisine çelişen bir yöntem izlediğine şahit olduk. 3 saat süren komisyon sonrasında herkesin ortak şikayeti danışmanların ne kadar başarısız oldukları ve metodoloji üzerine bir seminere ihtiyaç duyulduğuydu.

Yine uzattım lafı kusura bakmayın. Ama bu doktora süreci hakkında ne yazsam yetmiyor yaşadıklarımı dile getirmeme. Yazımı sonlandırırken senelerdir yüksek lisansını bitiremeyen ve halen okutman olarak çalışan sevdiğim bir arkadaşımla yaptığımız kısa sohbete kendisinin affına sığınarak yer vermek istiyorum (yazılanlar 1-1 kelimeler değildir ama ana fikir aynıdır).

Arkadaşım (A) Ben (B)

A: Şu master tezini yazarken içim sıkılıyor, ekran başında saatler geçiremiyorum. Motivasyonum kalmadı. Ne tavsiye edersin?

B: Bir şey tavsiye edemem. (iç sesim: Kelin ilacı olsa kendi başına sürerdi)

A: Sence kişiliğim doktora yapmaya uygun mu?

B: Bence değil. Sen bir şeye odaklanamıyorsun, hep dağılıyorsun. Ayrıca bünyen zayıf, doktora sürecinde sağlık ciddi zarar görüyor. Bence sağlık önce gelir.

A: Haklısın Canım. Peki doktora yapmamız için neden bu kadar baskı yapıyorlar?

B: Valla bana kimse baskı yapmıyor. Ben konumu sevdiğim için doktora yapıyorum.

A: Peki sence ne yapmalıyım?

B: Herkes doktora yapacak diye bir şey yok. Doktora yapmak demek iyi bir araştırmacı olmak demek. Sen eğer araştırmacı olamıyorsan, en iyisinden uygulamacı olmaya hedeflenmelisin. Alanında çok iyi bir uygulamacı olup yeniliklere imza atabilirsin, yine çok güzel noktalara gelebilirsin. Doktora yapmamak yolun sonu olmadığı gibi Doktora bitince de yapılacaklar bitmiyor. Çok çalışmak lazım her türlü…

Herkese çok verimli bir akademik yıl dilerim… Bu seneki imkansız görevim 2011 Eylül Ayına kadar Hem Pilot Projemi bitirmek hem de 3 etapta gerçekleşecek alan çalışmamı bitirmek. Bakalım bu sefer papaz pilav yiyecek, İspanya'da işler yolunda gidecek mi? Ben inanmıyorum gerçi ama hadi neyse...

Durmak yok! Çalışmaya ve Üretmeye Devam!

Bir Doktora Öğrencisinin İtirafları-4'ü okumak için tıklayın

9 yorum:

  1. Merhaba Billur,
    Ben Tülay, Madrid de yaşıyorum ve gelecek ay doktoraya başlamak gibi bir niyetim var. Sosyal dilbilim doktorası, master bitti, tez hocam konuyu çok iyi buldu ve şimdi projeyi hayata geçirme zamanı. Ama benim hiç enerjim yok, burs desen başvırmadığım yer kalmadı, her gün isyan her gün şikayet. Ne yapsam ne etsem bilemiyorum bana sanırım afakanlar bastı!!! Senin yazılarını okurken mizahla karışık bir sitem farkettim, e daha bir umutsuzluğa kapıldım.. Ben ne yapayım ne edeyim bana bir akıl verir misin ? (Sonu çok arabesk oldu ama neyse)

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar,

    Akıl vermek benim haddime düşmez. Ama şunu söyleyebilirim ki yüksek lisans ile doktora sürecinin alakası yok. Konuna inanıyorsan, danışmanına güveniyorsan, maddi olarak da 3-5 sene kendimi gecindirebilirim (burs cıkmazsa ki sosyal alanlarda burs cok kısıtlı ispanya'da. Özellikle kriz sonrasında)diyorsan başla derim. Beklentilerini iyi analiz etmeni tavsiye ederim ve de hayal kırıklıklarına karşı sağlam ve hazırlık olmanı öneririm...

    YanıtlaSil
  3. Billur merhaba,

    Öncelikle güzel bir yazı olmuş, eline sağlık, (biraz da korkutucu benim için).. Ben eylül sonu Pompeu Fabra'ya doktora yapmaya geliyorum, ve burs konusunu merak ediyorum..sence burs bulma imkanı var mı oralarda? Malum kriz falan da derken baya zorlanacağım gibi..

    YanıtlaSil
  4. Burs bulma imkanı %0.1 nokta biri de koyuyorum ki mucize gerçekleşirse şaşırma diye :) Şaka bir yana alananını bilmiyorum ama Ekonomi veya yer bilimleriyle ilgili bir şey değilse nokta bir kadar şansın bile yok... Üzgünüm gerçekler böyle.

    YanıtlaSil
  5. ya sen naptın :) gerçekten o kadar zor mu ?? alanım iletişim sosyolojisi, yani sosyal bilimler ki o dediğin % 0,1'e dahi giremiyorum..peki kaçak falan çalışamam mı ??

    YanıtlaSil
  6. Aboww, Alanın pek feciymiş. Yol yakınken geri dön derim. burs alma ihtimalin yok. Kaçak falan çalışabilmen için ispanyolcanın süper olması gerek ve çevre yapman gerekir. Bu da en azından 1-2 seneni alır. Kaldı ki doktora yaparken bir yandan çalışmak da zor. Gerçekten dost acı söyler modunda söylüyorum, paran yoksa gelme, hem emeğine hem parana yazık...

    YanıtlaSil
  7. Merhaba Billur,

    ben bu subat ayinda barselona´ya doktoraya basliyorum.
    agaur bursu cikti , sence barca da ortalama bir yasam standardi icin agaur bursu yeterli olur mu ?
    kiralar el yakiyor dogrusu...

    tesekkurler
    erdem
    erdemirtem@hotmail.com

    YanıtlaSil
  8. Agaur ne kadar burs veriyor bilemiyorum. Ama bu sene generalitat'ın diğer bursları %15-20 civarında kesildi. 1000 eu alanlar 800eu almaya başladı. Tek başına yaşamak için 1000 eu yeterli olmaz (en ucuz kira 550-600 eu, bunlara girmek için de nakit en az 1800-2100 eu falan vermen gerekir). Ama bir ya da iki kişiyle ev paylaşabilirsen yeterli olur diye tahmin ediyorum. Sonuçta doktora öğrencisi dediğin fazla sosyalleşmez (şaka bir yana tabii aylık 1000-1200 eu'ya normal bir yaşam sağlanabilir tek başına, ama ev paylaşmak ya da kutu gibi ucuz bir ev bulmak koşuluyla)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. selaam !
      ben IREC´de doktorami yapicam. gecen gun agaurdan burs kabulu geldi, danismanimla mesajlastik "hadi hayirlisi ilsun, hemen bana evraklarini yolla, universiteye ve irec´e kaydini yapalim " dedi. bugun cikip apostilleri noterleri falan yaptiracagim ama bir ayagim geri gidiyor simdi... ben erasmus mundus masteri yaparken cok rahatmisim, 800 eu ne demek :) eger ben 13 sayfa evraki orjinal kopyasi icin noterlersem 600-900 tl gibi bir para tutuyor...
      herneyse, en azindan 1 sene denemek istiyorum, heralde en kotu ihtimal ile 2014 subatinda donerim :p
      herneyse, tavsiye icin tesekkurler, umarim 2. senede agaurun 10% luk burs artisini iptal etmezler...

      Sil