22 Ekim 2009 Perşembe

Vygotsky'e göre Oyun: Nesne ve Anlam


Üç yaşın altındaki çocuklar için hayali durumlar içeren oyundan bahsetmek mümkün değildir. Çünkü bu yaş grubundaki çocukların davranışlarını hareketin oluşturduğu durum belirler. Küçük yaştaki çocuklar her eylemlerinde durumsal sınırlılıklar doğrultusunda davranma eğilimi gösterirler. Yani dış çevrede algıladıkları gerçekliğe göre hareket ederler. Üç yaşından sonra çocuklar dışsal görsel gerçeklikler doğrultusundansa bilişsel olarak hareket etmeyi öğrenirler. Bu öğrenme sürecinde de çocuklar dışsal nesnelerin sağladığı teşviklerdense içsel eğilimlerine ve güdülerine güvenmeye başlarlar.
Çocuk üzerindeki durumsal sınırlılıkların kökeni erken çocukluk döneminin önemli bir özelliği olan farkındalıkta yatar: algı ve güdünün birleşiminde. Bu yaşlardaki çocuk için her algı, etkinlik için bir uyarandır. Çocuğun farkındalığı o kadar yapılandırılmıştır ki, çocuk kendini içinde bulduğu durumla sınırlandırılmıştır.
Ancak oyun sırasında, nesneler belirleyici güçlerini kaybederler. Çocuk bir şey görür ancak gördüğü şeye nazaran farklı hareket eder. Bu durum da çocuğun gördüğü nesnel gerçeklikten bağımsız olarak davranmaya başladığına işaret eder. Hayali bir durum içersindeki eylem çocuğa, yalnızca bir nesnenin mevcut algısı ya da onu o an etkileyen durum doğrultusunda değil, içinde bulunduğu durumun anlamını da düşünerek davranışlarını yönlendirmesini öğretir. Çok küçük yaşlardaki çocuklar için anlamsal alan ile görsel alanı ayrıştırmak imkânsızdır. Çünkü görülen şey ile anlam arasında çok homojen bir kaynaşma mevcuttur.
Anlam alanı ile görsel alanı arasındaki ilk ayrışma okul öncesi yaşlarda gerçekleşir. Oyun sırasında düşünce nesnelerden ayrılır ve hareket nesnelerdense fikirlerden kaynaklanır: bir parça tahta bir bebek yerine geçerken, bir sopa oyun sırasında ata dönüşür. Kurallara uygun eylem, nesnelerin kendisi tarafından değil, düşünceler tarafından belirlenmeye başlar. Bu çocuğun gerçek, somut, mevcut durum ile olan ilişkisinin tersine döndürülmesidir ki bunun tam anlamının küçümsenmesi zordur. Çocuk bu tersine döndürmeyi bir anda yapmaz çünkü çocuk için nesneden düşünceyi (nesnenin kelime anlamını) ayırmak çok zordur.
Bir nesne (mesela bir sopa), atın anlamını gerçek bir attan ayırmak için bir dayanak olarak kullanıldığı zaman oyun, bu doğrultura bir geçiş aşaması sağlar. Çocuğun zayıf olduğu nokta şudur: bir at hayal edebilmesi için “sopa şeklinde at” ı dayanak olarak kullanma yoluyla eylemini tanımlamaya ihtiyaç duyar.
İnsan algısına özgü özelliklerden biri de gerçek nesne algısı olarak adlandırılır ki bu da insanın sadece renkleri ve şekilleri değil nesnenin anlamını da algılamasıdır (Ör. Trafik ışığının yuvarlak ve kırmızı olduğunu algılamanın yanında dur anlamına geldiğini de algılarız). Öyleyse insan algısının yapısını bir kesir (oran) ile göstermek mümkündür. Böyle bir oranda nesne pay, anlamsa payda olarak yer alacaktır (nesne/anlam). Bu oran, insan algısının izole edilmiş algılardansa genellenmiş algılardan oluştuğu düşüncesini sembolize eder. Çocuk için nesne/anlam oranında nesne baskındır ve anlam ikincil olarak gelir. At anlamını gerçek attan ayrıştırmak için sopanın destek sağlayıcı olduğu can alıcı noktada bu oran tersine döner ve anlam baskınlaşır, oran anlam/nesne olarak değişir.
Goethe’nin ortaya attığı oyun sırasında bir çocuk için herhangi bir şeyin herhangi bir şey haline dönüşebileceği fikri yanlıştır. Sembolleri bilinçli olarak kullanabilen yetişkinler için bu önerme doğru olabilir. Ancak serbest yer değiştirme yeterliliği olmayan çocuk içi bir kartpostal at olamaz, at olarak kullanabileceği bir sopa gerekir çünkü çocuğun hareketi oyundur, sembolleştirme değil. Sembol bir işarettir, ancak sopa bir atın işareti gibi fonksiyon göstermez. Çocuk nesnelerin özelliklerini korur ancak anlamlarını değiştirir. Oyun sırasında bu anlam odak noktası olur ve nesneler baskın durumdan ikincil duruma geçer.
Sopa “at”ın anlamını gerçek attan ayrıştırmak için bir dayanak haline dönüştüğünde, çocuk bir nesnenin diğer bir nesneyi semantik olarak etkilemesini sağlamış olur. Dayanak olarak kullanabileceği bir nesne bulmadan çocuk anlamı nesneden veya nesneyi anlamdan ayrıştıramaz. Anlam transferi, çocuğun bir kelimeyi bir nesnenin özelliği olarak kabul etmesi yoluyla gerçekleşir, çocuk kelimeyi görmez ancak kelimenin tayin ettiği nesneyi görür. Oyun sırasında çocuk, bir nesneden anlamı ayırma yeteneğini kendiliğinden, ne yaptığının farkında olmadan kullanır. Oyun aracılığıyla çocuk kavram veya nesnelerin işlevsel tanımlarına erişir ve kelimeler bir nesnenin parçası haline gelir.



* Bu yazı Vygotsky'e göre oyun yazı dizisinin ikinci yazısıdır.
**Dizinin 1. yazısının başlığına tıklayarak ulaşabileceğiniz makalenin Action and Meaning in Play isimli bölümün özet çevirisidir.
*** Tüm görüşler Vygotsky'e aittir.
**** Fotoğraf benim tarafımdan 2008 yılı sonunda Tona, Catalunya'da gerçekleştirilen bir oyun panayırı sırasında çekilmiştir. Bu fotoğrafta, Sopanın at olarak kullanılmasını anımsatan bir örnek görebiliriz. Çocuklar sopayı olta olarak kullanarak tahta balıkları tutmaya çalışıyorlar...

1 yorum:

  1. imgeleştirme işlemi gibi herhalde. Detaylardan tümsel bir imgeye varıyor. Anlatamadım :).

    örneğin kırmızı bir balon dediğimizde genel bir kırmızı balon imgemiz var ve bu imgeyi karşımıza getirecek kırmızı başka bir nesneye ihtiyaç var :S. tetikleyici şart.

    YanıtlaSil