4 Aralık 2009 Cuma

Eğitim Kurumlarının İyileştirilmesi için Gereken Sorumluluk, Özerklik ve Değerlendirme: İsveç Örneği (1)

Vygotsky’e gore oyun yazı dizisini bitirmemiş olmakla beraber yakın bir zamanda gittiğim bir konferansla ilgili detayları yazmak için bu konuya biraz ara vermeyi uygun gördüm.


Katalunya Açık Üniversitesi ve Bofill Vakfı tarafından ortaklaşa hazırlanan Eğitim Münazaraları kapsamında 2 Aralık 2009’da yapılan oturumun misafiri Mats Ekholm’du. Kendisi İsveç eğitim sisteminin genel yapısı hakkında bizi bilgilendirdi ve eğitim kurumlarının iyileştirilme sürecini anlattı.

Bu yazımda öncelikle toplantıda aktarılan detayların üzerinden geçip daha sonra ilginç bulduğum noktalar üzerindeki düşüncelerimi sizlere sunmaya çalışacağım.

1900lü yıllara gelene kadar eğitim kurumlarında görülen temel fikir kültürün konuşularak öğretilebileceğiydi. Öğretmenler sürekli konuşur, öğrencilerin de onları dikkatle dinlemesi ve verilen yönergeleri eksiksiz takip etmeleri beklenirdi. Böylece öğretmenlerin konuşarak öğretecekleri, öğrencilerin de dinleyerek öğrenecekleri kabul edilmişti. Ancak 1900lü yılların ortalarında bu fikir yavaş yavaş değişmeye başladı. İsveç’te eğitimin merkezine öğrenciler oturtulmaya başlandı. Böylece öğrenmenin öğretmeden daha önemli bir süreç olduğu kabul edildi. Öğretmenin temel rolleri öğrenmeyi desteklemek, öğrenme sürecinde çocukları mücadele etmeye açık hale getirmek ve bu süreçte öğrencilere rehberlik etmek olarak yeniden yapılandırıldı. Öğrenciler ise pasif dinleyici rolünden, öğrenme süreçlerinde sorumluluk üstlenen, yaparak, tartışarak ve düşünerek öğrenen bireyler olarak eğitim sistemi içinde yer almaya başladılar. Eğitim sisteminin yeniden yapılanması sürecinde öğretmenlere verilen en önemli görevlerden biri okulları öğrenmenin öğretmeye nazaran daha baskın olduğu yerler haline dönüştürmek oldu. Bu süreçte karşılaşılan en büyük güçlük ailelerin eğitim hakkındaki düşüncelerini değiştirmek oldu. 1900lü yıllardan önce eğitimin amacı topluma uyum sağlayan bireyler yetiştirmek iken, İsveç 2.dünya savaşından sonra eğitimin genel amacını otoriteye boyun eğmeyen, sürekli sorgulayan aktif bireyler yetiştirmek olarak belirledi.

İsveç’te öğretim aşamaları ve devam yüzdeleri şöyledir:

Okul Öncesi Eğitim (1-5 yaş arası): %40-%90
Anaokulu (6 yaş): %100
Grundskol (İlköğretim) (7-16 yaş): %100
Gymnasie (Orta Öğretim/Lise) (16-19 yaş) %95
Üniversite (19 yaş ve üstü): %50

Öğretim aşamalarında anaokulundaki bir öğrenci için devlet tarafından harcanılan para senelik yaklaşık 11.000 euro iken ilköğretimde 1 öğrenci için bu rakam 8000 euroya düşmektedir. Liselerde toplam 16 farklı program okutulurken bu programların 4’ü direk olarak üniversite için öğrencileri hazırlarken diğer 12 program mesleki yetkinlik kazandırmaya yöneliktir.

Eğitim Sistemi ise şöyle yapılandırılmıştır:

Ülke meclisi
Hükümet
Kommun (Ülkede toplam 290 tane bağımsız komun bulunmaktadır. Türkiye’deki ilçe yapısına tekabül ettiğini düşünüyorum ama sistem farklı olduğu için tam karşılığından emin değilim. Amerika için bunun karşılığını “school district” olarak düşünebiliriz.)
Okul

Sistem içersindeki görev dağılımı:

Meclis: Eğitim sisteminin genel yapısı ile ilgili kararlar alır. İlgili kanunları, genel hedef ve amaçları belirler. Hükümet: Eğitimin daha özgül hedeflerini belirler. (Bu noktada hatırlatmakta fayda var. 45 senedir hükümet sosyal demokratlar tarafından oluşturulmakta. Ülke politikasının da eğitim sistemini doğrudan etkilediğini göz önünde bulundurursak, yapılandırılan eğitim sisteminin demokratik bireyler yetiştirmek için ne kadar işlevsel olduğunu da kolayca kavrayabiliriz sanırım.)

Kommun: Belirlenen bütçenin (halktan toplanan vergilerin) hangi okullara nasıl dağıtılacağını belirlemek. Kurum müdürlerini atamak. (Öğretmen atamalarına kurum müdürleri öğretmen sendikaları ile görüşerek atamalara karar verir. Bu karar sürecinde müdür, öğretmenlerin öğretim sürecinde nasıl başarılar elde ettiğini araştırmak ve öğretmenlerin elde ettikleri sonuçlar doğrultusunda onları değerlendirmek durumundadır.)

Okul: Eğitim sonuçlarını üretmek (belirlenen eğitim hedeflerine ulaşmak), verilen bütçeyi uygun şekilde kullanmak.

(Bu sisteme dikkatle baktığımızda her Kommun bir bağımsız yönetim olarak kendi eğitim ihtiyaçlarını belirleyip bu ihtiyaçlar doğrultusunda gerekli stratejileri belirlemek, müdür seçmek de yetkilidirler. Türkiye’nin aksine eğitim sistemi merkezileştirilmemiştir. Milli eğitim kavramı yoktur. Yerel yönetimler eğitim yönetimiyle ilgili en büyük sorumluluğu üstlenirler. )

Öğretim Hedefleri:

Bilmek:
- Düşünmeyi
- Hissetmeyi
- İfade etmeyi
- Yaratıcılığı
- Üretmeyi
- Karar vermeyi
- Öğrenmeyi (Yaşam Boyu Öğrenme)

Olmak:
- Bağımsız
- İşbirlikçi
- Toleranslı
- Dürüst ( kendine yalan söylememeyi öğrenmek)
- Farkında
- Sorumlu

Yukarıda belirtilen hedeflere göre daha çok dikkat çeken bir diğer hedef ise CESARET ETMEK. Öğrencilerin eğitim hayatları boyunca öğrendiklerini kullanmaları için cesur olmaları da eğitim ve öğretim sürecinin kazandırmayı hedeflediği belki de en önemli yetkinliktir.

Peki bu hedeflere ulaşılıp ulaşılamadığı nasıl değerlendiriliyor? Prof. Ekholm bununla ilgili çok ilginç bir örnek verdi. Bağımsız hareket edebilme yetkinliğinin kazanılıp kazanılmadığını ölçmek için yıl sonu değerlendirme formunda yönetilen sorulardan biri şöyleymiş:

Öğretmeniniz bir malzemenin üretim aşamalarını öğrenmeniz için kütüphaneden gidip konuyla ilgili araştırma yapmanızı ödev olarak veriyor. Ancak sizin bir komşunuz var ve ona telefonla ulaşarak daha kısa zamanda ve daha çabuk bu konu hakkında bilgi edinebilirsin. Bu durumda ne yaparsın?

a) Öğretmen kütüphaneye git dediyse, kütüphaneye gider orada araştırma yaparım.
b) Kendi fikrimi uygulamaya koymak için öğretmenden izin isterim. O izin verirse komşuma sorarım.
c) Kendi fikrimi hemen uygulamaya geçerim. Öğretmenin bu kararımla ilgili tepkisi konusunda risk alırım.

Öğrencilerin bu soruya verdikleri cevapları ben size burada aktarmayacağım. Bununla beraber, İsveç eğitim sisteminin öğrencilerine kazandırmak istediği davranışın C şıkkı olduğunu vurgulamakta fayda olduğunu düşünüyorum. (Türkiye’de sanırım hala öğretmen ne derse o geçerlidir mantığı devam ettiği için, C şıkkını işaretleyenlerin nasıl bir riskle karşı karşıya olduklarını hayal etmek zor olmasa gerek.)

Verilen diğer bir örnekte ise öğrencilerin araştırmacı kimliği kazandırılarak değerlendirme sürecine nasıl dahil edildiğini açıklıyordu. Seçilen öğrenciler gözlemci yetkinliği kazanmak için ders sırasındaki farklı örüntüleri nasıl ayırt edebilecekleri ile ilgili bir eğitim aldıktan sonra iki hafta boyunda dersin 15 dakikalık bölümünün nasıl geçtiğini notlarına kaydederler. Bu araştırma sonucunda dersin 15 dakikalık bölümünün yüzde kaçında öğretmenin dinlenildiği, öğrencilerin bireysel çalıştıkları, grup çalışması yapıldığı, tartışmalar yapıldığı, araştırma yapıldığı ya da bilgisayar başında geçirildiği belirlenir. (Bu araştırma ile ilgili sonuçları da Ekholm konferans sırasında aktardı. Dikkatimi çeken nokta, lise de araştırma yapılarak geçirilen vaktin ilköğretime göre daha düşük çıkmış olmasıydı ki bu konu hakkında tartışmaların başladığını konuşmacı yaptığı açıklamalarla ifade etti.)

Konferansla ilgili notlarımın birinci bölümünü burada bitiriyorum. Konuyla ilgili devam yazımda değerlendirme sistemiyle ilgili detaylara, öğretmenlerin ve müdürlerin görev ve sorumluluklarıyla ilgili noktalara yer vereceğim. Bu yazıma kadar sizden düşünmenizi istiyorum. İsveç’te uygulanan böyle bir model Türkiye’de uygulanabilir mi? Uygulanamaz diyorsanız, neden uygulanamaz? Bir başka sorum da Türk Milli Eğitimi’nin hedefleriyle İsveç Eğitimi’nin hedefleri ne derece paralel? İsveç tarafından belirlenmiş hedeflerde Türk toplum yapısına uymayan bir özellik var mı?

Kısaca İsveç sistemiyle karşılaştırıldığında Türk Eğitim sisteminin nesi eksik nesi fazla biraz bu konuda düşünmenizi ve mümkünse düşüncelerinizi buraya yazmanızı umuyorum.

3 yorum:

  1. Billur'cuğum, öncelikle yüreğine ve emeğine sağlık. Teşekkür ediyorum tüm paylaşımların için bir hayranın olarak :)
    ilk fırsatta TES hakkında da yazacağım; şimdi yarına sınav hazırlıyorum canım.
    Sevgiyle ve tüm dünyayla paylaşmaya devam!
    Ay-lin:)

    YanıtlaSil
  2. Önceden yazılmış bir yazı olmasına rağmen cevabı için geç kalınmadığını düşünüyorum.Öncelikle gördüklerinizi duyduklarınızı zaman ayırıp bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim.

    Yazınızın sonundaki soruya gelince;Türk milli eğitim sistemi ile İsveç'teki eğitim sisteminin hedefleri birebir uyuşuyor. Tek ve önemli fark ise onlar hedeflerini gerçekleştirmek için biz ise gerçekleştirmemek için çaba sarfediyoruz. Sonuçları ise ortada malesef.
    Türkiye'de bütün illeri ve okulları kapsayan bir milli eğitim sistemi yerine özerk ya da bağımsız topluluklar oluşturmak elbette mümkün.Ama bunun sonucu da uyarlama eğitim hedefleri gibi hüsranla sonuçlanır diye düşünüyorum. Sorunumuz alt yapıyı oluşturmadan üstüne bina dikmeye çalışmakta bence. Sorgulayan bireyler yetiştirmek için sorgulatan bir sisteme ihtiyacımız var,aynı şekilde bağımsız ve öğretmeni değerlendirme yetkisine sahip müdürler için de adaletli ve dürüst insanlara. İmkansız değil ama bunları yapmak için bir yerden başlamak gerekiyor.Sanırım en büyük sorunumuz başlayamamak...

    İyi çalışmalar..

    Zeynep YAĞMUR MICIK

    YanıtlaSil
  3. Zeynep Hanım,
    Yorumunuz için teşekkür ederim. Sizin de bahsettiğiniz gibi eğitim hedeflerini belirlemekle iş bitmiyor. Hem öğretmenlik hem de eğitim kurumu yöneticiliği yapacak kişileri iyi bir elemeden geçirmek gerekiyor hem de eğitim fakültelerindeki müfredatın ve kullanılan stratejilerin gözden geçirilmesi gerek.
    Bir yerden başlamak gerekiyor ve siz başlayamamaktan bahsetmişsiniz. Bence durum biraz daha farklı. El atılması gereken konuların öncelik sırası gerçekten ihtiyaçlara göre değil oy alma potansiyeline göre belirlenmesi. Mesela daha dün okudum orta öğretim kurumlarında derslerin 5 dakika azaltılması tartışılıyormuş. Ben diyorum ki bundan önce yapılması gereken bir sürü şey varken neden ders süresiyle oynuyorsunuz...

    Maalesef eğitim ve politikayı ayrı düşünemeyiz. O yüzden de sağ duyulu vatandaşlar olarak çocuğumuzun nasıl bir eğitim ortamında yetişmesini istiyorsak ona göre bir politik yönetim belirlememiz lazım. Sanırım başlangıç noktası bu olmalı.

    Sevgiler.

    YanıtlaSil