Bu konuyu ele almaya nereden başlasam diye günlerdir düşünüyorum ve bu düşünme sürecinin ortalarında fark ediyorum ki sorunun başlangıç noktası bu, fazlaca düşünmek. Tüm bilinenlerin bilişsel düzeyde kalması, bir türlü kâğıt üzerinde bunları somutlaştırmak için harekete geçememek, yazacaklarımı beğenmemekten korkmak. Sanırım bilinçaltıma yerleşmiş olan mükemmeliyetçilik beni başlamaktan alıkoyuyor. İkinci aşamada karşıma başka bir engel daha çıkıyor: Kararsızlık. Şimdi bu yazıyı akademik kaygılarla mı yazsam, yoksa okuyucularımda bir dertleşme oturumu gibi görüp içimden ne geçiyorsa, kelimelerime, üslubuma dikkat etmeden serbest çağrışım misali parmaklarım hangi tuşlara basarsa, ortaya çıkan kelimeleri sansürlemeden mi aktarsam. Bir eğitimci kimliğiyle gelişi güzel bir yazı yazmanın kendimce olası olmadığının farkındayım. Bu yüzden bu yazıyı yazmadan önce 1,5 sene önceki ders notlarıma bir göz atmanın faydalı olacağına karar verdi.
Yüksek lisansımın ikinci döneminde aldığım derslerden biri Eğitim Psikolojisi alanında bilimsel yayın ve sunum yapma üzerine verilen teknik bir dersti. Bu dersi almadan önce her proje, makale öncesi girdiğim panik durumu hala gözlerimin önünde. Günlerce makale tarayıp aslında konu hakkında söyleyecek çok şeyim olmasına rağmen teslim gününe birkaç gün kalana kadar bir türlü MS WORD’ün boş sayfasını açmaya elimin gitmemesi artık dayanılmaz bir hal almıştı ki bu derste öğrendim ki bu durum aslında benim “Helikopter” Yazar Profilinde olduğumun bir kanıtıydı. Ödev, proje ve tez yazma sürecinde sizi başarıya götürecek şeylerden biri farkındalık (hangi yazar tipinde olduğunuz gibi) ikincisi de öz düzenleme(self-regulation).
Aldığımız dersin final ödevi başka herhangi bir ders için yazdığımız makale sırasında günlük tutmaktı. Bu günlüğü tutarken iki bölüm olarak düşünülmemiz istenmişti. Birinci bölüm o ödev üzerinde somut olarak ne yaptığımızı (ör. Bugün konuyla ilgili beş tane makale okudum, makalelerden birinin özetini çıkardım gibi), diğer kısmı da bu somut ilerlemelerle ilgili yaptıklarımızı sorgulamamız ve duygularımı yazmamızı içeriyordu (ör. Bugün Beş sayfa yazdım ve kendimle gurur duyuyorum. Kelimeleri seçerken zorlandım ama sonuç umduğumdan daha tatmin edici, gibi). Bu final ödevi sonrasından kendimi (daha doğrusu makale yazma stilimi) yeniden keşfettim. Bu da yaşadığım sorunların sadece bana ait olmadığını, benim gibi aynı yazar profilinde olan birçok kişinin de benim yaşadığım süreçten geçtiklerini anladım. Açıkçası bu da biraz içimi rahatlattı, ödev yazarken biraz daha sakin olmamın gerektiğini fark ettirdi. Şimdi bütün yazar profillerinden (ki okuduğum makalede 4 tanesi tanımlanıyordu) bahsetmek bu yazının amacını aştığı için detaylara girmeyeceğim. (Elimdeki makalenin referans bilgilerini verebilirim ancak makale İspanyolca. Buna rağmen merak eden olursa bana ulaşırsa bu bilgiyi gönderebilirim.) Sadece kendi profilim olan “Helikopter” Yazardan biraz bahsedeyim sizlere. Bu profildeki bir yazar kafasında yazacağı şeyin genel bir yapısı olmadan yazmaya başlayamaz. Yazma aşamasına geçmeden önce mutlaka konuyla ilgili genel bir fikre sahip olma ihtiyacı duyar. Yazmaya ancak yazacağı şeyin somut bir iskeletini çıkardıktan sonra başlayabilir. Bu tip yazarların karşılaştığı en büyük sorun “boş sayfa karşısında kaygı yaşamak”tır. Başlamak için kendilerini yeterli görmezler, her şey kendi kontrollerinde olmadan, ulaştıkları bilginin yeterli olduğuna inanmadan yazmaya başlayamazlar. Ancak bu süre içinde unutmamak gerekir ki makalenin teslim günü de hızla yaklaşır. Sonuç olarak, mükemmeliyetçi yaklaşımlarından ödün vermek zorunda kalırlar ve kalan kısıtlı sürede ellerinden gelenin en iyisini yaparak sonuca ulaşmaya çalışırlar.Peki hangi yazar tipi olduğumu keşfettikten sonra sorun çözüldü mü? Maalesef hayır. Ancak bu noktada bu sefer de imdadıma yüksek lisansın üçüncü döneminde aldığım stratejik öğretmenler, öğretme stratejileri dersi yetişti (Bu ders için grup arkadaşlarımla hazırladığımız bloga blogger profilimden ulaşabilirsiniz, ancak tüm yazılar İspanyolca). Bu dersin konularından biri öz düzenleme (self-regulation) idi. Öz düzenleme becerilerinin kazanılması öğrenme sürecinin istenildik hedeflere ulaşması için büyük öneme sahip. Başarılı bir öğrenci kendini düzenleyebilen bir öğrencidir dersek yanlış olmaz. Öz-düzenleme, öz değerlendirme (self-appraisal) ve öz gözlemleme (self-monitoring) süreçlerini de kapsar. Yani farkındalık durumunun bir üst aşamasıdır diyebiliriz. Öz düzenleme sistemi, kendini pekiştirebilme, hedefe ulaşabilmek için kullanılan stratejilerin gerektiğinde değiştirilebilmesi ve planlı olmayı gerektirir. Öğrenme sürecinin hedefine ulaşabilmesi için öğrenen kişinin bu süreçte sorumluluk üstlenmesi ise anahtardır (yani buradan çocukları başarısız olan ve bu başarısızlıkta öğretmenleri suçlayan velilere sesleniyorum. Lütfen çocuklarınız kendi öğrenme sürecini ne kadar sahipleniyor bunu bir göz önünde bulundurun!)
Başarının temelleri bilişsel (yürütücü süreçler), duygusal (geleceğe yönelik olumlu tutum) ve motivasyonun (öz yeterlilik, olası benlikler vs) entegrasyonunda yatar.
Yani doktorayı bitirmek için öncelikle insanın kendine inanması, sonucun uzun bir maraton sürecinden zorluklar ve engeller aşarak da olsa ulaşılabilir olduğunu unutmaması gerekir. Tez önerisi yazarken, veri toplarken, verileri analiz ederken, doktora tezi yazarken ve son aşamada tez savunmasında hep kendini gözlemlemesi gerekir insanın ki hedefe ulaşma sürecinde işlevsel olmayan stratejilerin yerine yeni taktikler geliştirilebilsin. Motivasyon ise bu uzun maratondaki belki de en nankör şey. Mesela ben kendimi düzenleyebilmek için hızlı geri bildirime ihtiyaç duyuyorum (ki konuya doğru yaklaşmıyorsam ya da eksik kalan bir nokta varsa geç olmadan müdahale edebileyim, yeni stratejiler geliştirebileyim). Ancak tez danışmanım çok yoğun olduğu için ya son dakikada geri bildirim veriyor ya da hiç veremiyor. Bu durumda bende bir motivasyon düşüklüğü oluyor (tez danışmanım neden beni umursamıyor sorusu eşliğinde). Ama daha sonra mesela tez konumla ilgili bir makale keşfettiğimde (ki bu samanlıkta toplu iğne bulma sevincine benziyor, çünkü birebir benim konumda yapılmış çalışma bir elin parmaklarının sayısını geçmiyor, hele ki İspanya ve Katalonya bağlamında henüz böyle bir makaleye ulaşamadım) ya da konumla ilgili bir etkinlik gözlemlemeye gittiğimde motivasyonum tekrar üst seviyelere çıkıyor. Gecenin bir yarısı çevrimiçi veritabanlarında yılmadan makale avlamaya çalışırken kendi kendime “Doğru yoldasın Billur, akademisyenlik senin için biçilmiş kaftan” derken buluyorum. Makalelerin çıktısını alırken içimi bir heyecan kaplıyor. Ama sonra o makaleler yığınını görünce yine kendimi sorgulamaya başlıyorum. Acaba doğru yolda mıyım? Neden istediğim kadar ilerleyemedim doktoramın ilk döneminde? Sonra aklıma daha önce doktora macerasını yaşamış insanların bana dedikleri aklıma geliyor: Doktora yüksek lisansa benzemez. Motivasyonun düşse de umutlarını yitirmemelisin. Unutma ki doktora uzun bir maraton, önemli olan hızlı başlamak değil, istikrarlı gitmek…
Bir doktora öğrencisinin itirafları yazı dizimin ikinci yazısında araştırma teknikleri ile ilgili yaşadığım kaygıları ve tez önerisi yazma sürecindeki kendimi sorgulamalarımı yazmayı umuyorum. Doktora yapmakta olan tüm okuyucularıma da ideallerinin peşlerinde azimlerinden vazgeçmemelerini diliyorum…
Bir Doktor Öğrencisinin İtirafları Yazı Dizisinin 2. Yazısını Okumak İçin Tıklayın...
NOT: Karikatürler www.phdcomics.com sitesinden alıntıdır. Bir doktora öğrencisi olarak bu siteyi henüz keşfetmediyseniz tezinizden başınızı kaldırdığınız anda bir göz atın. Eminim kendinizden çok şey bulacaksınız.
Yüksek lisansımın ikinci döneminde aldığım derslerden biri Eğitim Psikolojisi alanında bilimsel yayın ve sunum yapma üzerine verilen teknik bir dersti. Bu dersi almadan önce her proje, makale öncesi girdiğim panik durumu hala gözlerimin önünde. Günlerce makale tarayıp aslında konu hakkında söyleyecek çok şeyim olmasına rağmen teslim gününe birkaç gün kalana kadar bir türlü MS WORD’ün boş sayfasını açmaya elimin gitmemesi artık dayanılmaz bir hal almıştı ki bu derste öğrendim ki bu durum aslında benim “Helikopter” Yazar Profilinde olduğumun bir kanıtıydı. Ödev, proje ve tez yazma sürecinde sizi başarıya götürecek şeylerden biri farkındalık (hangi yazar tipinde olduğunuz gibi) ikincisi de öz düzenleme(self-regulation).
Aldığımız dersin final ödevi başka herhangi bir ders için yazdığımız makale sırasında günlük tutmaktı. Bu günlüğü tutarken iki bölüm olarak düşünülmemiz istenmişti. Birinci bölüm o ödev üzerinde somut olarak ne yaptığımızı (ör. Bugün konuyla ilgili beş tane makale okudum, makalelerden birinin özetini çıkardım gibi), diğer kısmı da bu somut ilerlemelerle ilgili yaptıklarımızı sorgulamamız ve duygularımı yazmamızı içeriyordu (ör. Bugün Beş sayfa yazdım ve kendimle gurur duyuyorum. Kelimeleri seçerken zorlandım ama sonuç umduğumdan daha tatmin edici, gibi). Bu final ödevi sonrasından kendimi (daha doğrusu makale yazma stilimi) yeniden keşfettim. Bu da yaşadığım sorunların sadece bana ait olmadığını, benim gibi aynı yazar profilinde olan birçok kişinin de benim yaşadığım süreçten geçtiklerini anladım. Açıkçası bu da biraz içimi rahatlattı, ödev yazarken biraz daha sakin olmamın gerektiğini fark ettirdi. Şimdi bütün yazar profillerinden (ki okuduğum makalede 4 tanesi tanımlanıyordu) bahsetmek bu yazının amacını aştığı için detaylara girmeyeceğim. (Elimdeki makalenin referans bilgilerini verebilirim ancak makale İspanyolca. Buna rağmen merak eden olursa bana ulaşırsa bu bilgiyi gönderebilirim.) Sadece kendi profilim olan “Helikopter” Yazardan biraz bahsedeyim sizlere. Bu profildeki bir yazar kafasında yazacağı şeyin genel bir yapısı olmadan yazmaya başlayamaz. Yazma aşamasına geçmeden önce mutlaka konuyla ilgili genel bir fikre sahip olma ihtiyacı duyar. Yazmaya ancak yazacağı şeyin somut bir iskeletini çıkardıktan sonra başlayabilir. Bu tip yazarların karşılaştığı en büyük sorun “boş sayfa karşısında kaygı yaşamak”tır. Başlamak için kendilerini yeterli görmezler, her şey kendi kontrollerinde olmadan, ulaştıkları bilginin yeterli olduğuna inanmadan yazmaya başlayamazlar. Ancak bu süre içinde unutmamak gerekir ki makalenin teslim günü de hızla yaklaşır. Sonuç olarak, mükemmeliyetçi yaklaşımlarından ödün vermek zorunda kalırlar ve kalan kısıtlı sürede ellerinden gelenin en iyisini yaparak sonuca ulaşmaya çalışırlar.Peki hangi yazar tipi olduğumu keşfettikten sonra sorun çözüldü mü? Maalesef hayır. Ancak bu noktada bu sefer de imdadıma yüksek lisansın üçüncü döneminde aldığım stratejik öğretmenler, öğretme stratejileri dersi yetişti (Bu ders için grup arkadaşlarımla hazırladığımız bloga blogger profilimden ulaşabilirsiniz, ancak tüm yazılar İspanyolca). Bu dersin konularından biri öz düzenleme (self-regulation) idi. Öz düzenleme becerilerinin kazanılması öğrenme sürecinin istenildik hedeflere ulaşması için büyük öneme sahip. Başarılı bir öğrenci kendini düzenleyebilen bir öğrencidir dersek yanlış olmaz. Öz-düzenleme, öz değerlendirme (self-appraisal) ve öz gözlemleme (self-monitoring) süreçlerini de kapsar. Yani farkındalık durumunun bir üst aşamasıdır diyebiliriz. Öz düzenleme sistemi, kendini pekiştirebilme, hedefe ulaşabilmek için kullanılan stratejilerin gerektiğinde değiştirilebilmesi ve planlı olmayı gerektirir. Öğrenme sürecinin hedefine ulaşabilmesi için öğrenen kişinin bu süreçte sorumluluk üstlenmesi ise anahtardır (yani buradan çocukları başarısız olan ve bu başarısızlıkta öğretmenleri suçlayan velilere sesleniyorum. Lütfen çocuklarınız kendi öğrenme sürecini ne kadar sahipleniyor bunu bir göz önünde bulundurun!)
Başarının temelleri bilişsel (yürütücü süreçler), duygusal (geleceğe yönelik olumlu tutum) ve motivasyonun (öz yeterlilik, olası benlikler vs) entegrasyonunda yatar.
Yani doktorayı bitirmek için öncelikle insanın kendine inanması, sonucun uzun bir maraton sürecinden zorluklar ve engeller aşarak da olsa ulaşılabilir olduğunu unutmaması gerekir. Tez önerisi yazarken, veri toplarken, verileri analiz ederken, doktora tezi yazarken ve son aşamada tez savunmasında hep kendini gözlemlemesi gerekir insanın ki hedefe ulaşma sürecinde işlevsel olmayan stratejilerin yerine yeni taktikler geliştirilebilsin. Motivasyon ise bu uzun maratondaki belki de en nankör şey. Mesela ben kendimi düzenleyebilmek için hızlı geri bildirime ihtiyaç duyuyorum (ki konuya doğru yaklaşmıyorsam ya da eksik kalan bir nokta varsa geç olmadan müdahale edebileyim, yeni stratejiler geliştirebileyim). Ancak tez danışmanım çok yoğun olduğu için ya son dakikada geri bildirim veriyor ya da hiç veremiyor. Bu durumda bende bir motivasyon düşüklüğü oluyor (tez danışmanım neden beni umursamıyor sorusu eşliğinde). Ama daha sonra mesela tez konumla ilgili bir makale keşfettiğimde (ki bu samanlıkta toplu iğne bulma sevincine benziyor, çünkü birebir benim konumda yapılmış çalışma bir elin parmaklarının sayısını geçmiyor, hele ki İspanya ve Katalonya bağlamında henüz böyle bir makaleye ulaşamadım) ya da konumla ilgili bir etkinlik gözlemlemeye gittiğimde motivasyonum tekrar üst seviyelere çıkıyor. Gecenin bir yarısı çevrimiçi veritabanlarında yılmadan makale avlamaya çalışırken kendi kendime “Doğru yoldasın Billur, akademisyenlik senin için biçilmiş kaftan” derken buluyorum. Makalelerin çıktısını alırken içimi bir heyecan kaplıyor. Ama sonra o makaleler yığınını görünce yine kendimi sorgulamaya başlıyorum. Acaba doğru yolda mıyım? Neden istediğim kadar ilerleyemedim doktoramın ilk döneminde? Sonra aklıma daha önce doktora macerasını yaşamış insanların bana dedikleri aklıma geliyor: Doktora yüksek lisansa benzemez. Motivasyonun düşse de umutlarını yitirmemelisin. Unutma ki doktora uzun bir maraton, önemli olan hızlı başlamak değil, istikrarlı gitmek…
Bir doktora öğrencisinin itirafları yazı dizimin ikinci yazısında araştırma teknikleri ile ilgili yaşadığım kaygıları ve tez önerisi yazma sürecindeki kendimi sorgulamalarımı yazmayı umuyorum. Doktora yapmakta olan tüm okuyucularıma da ideallerinin peşlerinde azimlerinden vazgeçmemelerini diliyorum…
Bir Doktor Öğrencisinin İtirafları Yazı Dizisinin 2. Yazısını Okumak İçin Tıklayın...
NOT: Karikatürler www.phdcomics.com sitesinden alıntıdır. Bir doktora öğrencisi olarak bu siteyi henüz keşfetmediyseniz tezinizden başınızı kaldırdığınız anda bir göz atın. Eminim kendinizden çok şey bulacaksınız.