2015'in ilk dört ayı sona ererken blogumu çok ihmal ettiğimin farkındayım. Bu ne yazacak bir şeyimin olmamasından, ne de vakitsizlikten. Bu aralar kafamı yoran şey piyasada var olma şekilleri, yani bir nevi "ben buradayım" deme, yaptıklarını görünür kılma, kendini pazarlama. Pazarlama diyince aklıma hep varolanın makyajlı hali gelir. Yani aslında olmayan, ama idealde var olanın gösterilmesi. Eğitim sektöründe pazarlamanın her zaman verilen eğitimin değerini düşürdüğünü hissederim. Ne de olsa genel geçer olarak iyi kabul edilen eğitim kurumlarının ne reklamlarını görürüz, ne eğitim aldıklarını duyarız. Arada sadece organize ettikleri seminerleri, konferansları, kongreleri duyurmak için rastlarız onlara sosyal medyada. Psikoloji alanında da alanda adı markalaşmış olan duayenlerden, iyi terapist olduğu bilinen akademisyenlerden randevu almak için bazen araya tanıdık sokmak bile gerekebilir. Bu yoğunlukta çoğu zaten pazarlama işlerine kafa yormaz. Peki senelerce yurt dışında yaşamış, sonra İstanbul'da kendine yer edinmek isteyen bir uzman (yani ben) ne yapmalıyım? Bunun cevabını bu yazı aracılığıyla yüksek sesle düşünüp sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki bir tavsiyeniz olur bana.
İspanya'dan döneli neredeyse 1,5 sene oluyor. Doktora tezimi verip senelerce almak için enerji sarf ettiğim ünvanıma henüz daha yeni yeni alışırken bu süreci biraz daha kendimi dinleme, ne yapmak istediğime karar verme, yeniden enerji kazanma, kafamı toparlama ve Türkiye piyasasını tanıma amacıyla nispeten yavaştan aldım. Henüz eğitim sektöründe, psikoloji dünyasında kısaca piyasada tam anlamıyla yerimi bulamamış olsam da geçen hafta katıldığım bir konferans sonrasında kendi kendime "artık kendimi ait hissedeceğim, temsil etmekten gurur duyacağım bir kurumsal kimlik edinsem fena olmaz" diye düşündüm. Zira kendimi birilerine tanıtırken ne yaptığımı anlatmakta zorlandığımı fark ettim. O kadar çok şey yaparken aslında hiç bir şey yapmıyormuşum gibi hissettim. Ama nereden başlamalı? Kurumsal bir yapıya mı girmeli? Kendi kurumumu kendim mi yaratmalıyım? Daha yolun çok başındayım...
Psikoloji bölümünde lisans okurken ekonomiye giriş dersi alırken dalga geçtiğim günler aklıma geliyor. Şimdi o günlere dönüp bakınca aslında ihtiyacımız olan ekonomiye girişten ziyade işletme ve pazarlama becerileriymiş ancak farkına varıyorum.
Türkiye'de Eğitim sektöründe bence öne çıkan bir kaç pazarlama stratejisi var. Birincisi eğitim almak/vermek. İkincisi Twitter'ı çok etkili bir şekilde kullanmak. Bu iki stratejiyi birbiriyle iyi bağlayanların görünürlüğü artıyor ve yaptıklarının içerikleri aslında hep aynı olsa da piyasada popülerlikleri artıyor, takipçi kazanıyor ve bir nevi "celebritiy" olarak piyasaya hakim oluyorlar.
Psikoloji sektöründe ise daha çok kulaktan kulağa yayılma stratejisi öne çıkıyor. Belediyeler, STKlar gibi kurum ve kuruluşların halka açık seminerlerinde sunum yapmak, arada sosyal ve konvensiyonel tip medyada reçete tipi öneriler vermek de görünürlük kazanmak için yapılanlardan.
Hem eğitim hem de psikoloji sektörü için diğer önemli bir pazarlama aracısı Blogcu Anneler. Aslında başlı başına ayrı bir sektör olan blogcu annelik sektörünü hayretler içinde takip etmeye devam ediyorum. Bilgi paylaşma, sosyal network oluşturma ve gündem yaratma güçlerini taktir etmekle birlikte anne olarak kazandıkları bir statüyü ticarileştirmeleri nedense tüylerimi diken diken ediyor. Belki de onlardan pazarlama dersi almam lazım bilemiyorum.
Geçtiğimiz hafta karşılaştığım pazarlama sektöründe çok deneyimli olan eski bir arkadaşımla ettiğimiz muhabbette yine bu görünürlükten ve pazarlamadan konu açıldı. Ulaştığım sonuç şu oldu: Doktora yapmak yerine yüksek lisans sonrası İstanbul'a dönmüş olsaydım şimdiye piyasada kendime hakettiğim yeri edinmiş olurdum. İstanbul'a döndüğümün ilk aylarında, senelerin deneyimlisi olan psikoterapist bir meslektaşım "eğer sadece kendi ofisinde çalışmak istiyorsan ve oradan kazandığınla geçinmek istiyorsan 10 sene dayanmalısın." demişti de o 10 sene gözümde nasıl büyümüştü!
Yavaş yavaş ben de görünürlük kazanmak, kendimi pazarlamak, piyasada var olmak adına harekete geçmeye başladım. Hala "butik hizmet" anlayışımdan vazgeçmemekte ısrarcıyım. Hedefim binlerce insana ulaşmaktan ziyade uzmanlığımdan gerçekten yarar sağlayacak ihtiyaç sahiplerine ulaşmak. Çok yakında internet sayfam www.cocugunuzunpsikologu.com aktif olacak. Yeni bir logo ile karşınıza çıkacağım. Davet edildikçe konumla ilgili sunumlara, konuşmalara, çalıştaylara katılmaya çalışıyorum. Twitter profilimin gizliliğini kaldırdım. Belki bağırarak değil ama ARTIK BEN DE BURADAYIM diyorum. Kabuğumdan çıkıp acımasız piyasaya adım atmaya hazırım.
Ne dersiniz? Var mı tavsiyeniz? Nereden başlamalı?
Türkiye'de hak etmeyen bir sürü insan bu kadar popilerken, hak edenler görünür olabilmek için epey çabalamak gerekiyor. Nacizane fikrim her platformu değerlendirmek. Sosyal medya çok etkili ayrıca Tavsiye ediyorum gibi siteler var belki de üye olmuşsunuzdur bile. Ben henüz bu işlere girişmedim ama yakında ben de sizin gibi pazarlamanın 4 P'sini ezberliycem sanırım :)
YanıtlaSilBaşarılar
çoğu anne ve baba kullanıcısı olan facebook ile bilgilendirme, soru-cevap gibi paylaşımlar kısa sürede danışan ve takipçi kazanabilirsiniz.
YanıtlaSilBlogunuzu tesadüfen gördüm ve kısa sürede hatmettim. Faydalı bilgiler için teşekkür ediyorum size.
YanıtlaSilBenim de; bir okul öncesi öğretmeni ve anne olarak tavsiyem şu olur, instagramı boş bırakmayın, son dönemin pazarlama yıldızı oldu bana kalırsa.
Çalışmalarınızda kolaylıklar...