13 Nisan 2012 Cuma

Peki Ya siz? Bir Alex misiniz?



Paskalye bayramını fırsat bilip 12 günlük bir tatil için 7 ay uzak kaldığım İstanbul’a gittim. Bu sene şansıma tatil tarihlerimle uzun zamandır katılımcısı olmak istediğim Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın tarihi çakıştı. Fırsat budur diyip hayatımda ilk defa bir Cumartesi sabah saat 6dan önce uyanıp, saat 7.20’de Taksim’de olma pahasına, uykusuzluğa rağmen tatilimin 4.gününü bu konferansa ayırdım. Hiç de pişman değilim.

Sabah 09:00 akşam 18:00 saatleri arasında sadece yarım saatlik bir yemek arasıyla bir atölye çalışmasından başka bir sunuma öyle bir yoğun koşuşturmacayla geçti ki uykusuzluğumu bile unuttum gün boyunca. Türkiye’nin tüm iyi eğitimcileri oradaydı desem yanılmam herhalde. Bir Cumartesi sabahı o kadar erken saatte bir konferans için hazır bulunmak gerçekten sadece işini sevenlerin yapacağı bir şey. O ortamda olup, değerli uzmanlarla aynı havayı solumuş olmak da beni ayrıca mutlu etti.

Gün boyunca hiç mi aksilik-terslik-olumsuzluk yok muydu diye soracak olursanız, aklıma sadece üç tane geliyor:
1) Sabancı Üniversitesi’nin kampüsünde yapılan etkinlikte ne konferans katılımcılarına ne de konferansta sunum yapacak eğitimcilere Wi-Fi bağlantısı sağlanmamış olması bence bir ayıptı. Devir sosyal medya devri, herkesin cep telefonlarıyla bağlanmak istemeyecekleri akıllara gelmemişti sanırım. Bu nedenle konferansla ilgili düşüncelerimi interaktif olarak direk meslektaşlarla paylaşamadım. Uzaktan bir uzay üssü imajı çizen Sabancı Üniversitesi’nin de (belki onların hataları değil ama) bu nedenle imajı gözümden biraz düştüğünü üzülerek itiraf ediyorum.

2) Diğer bir olumsuzluk katıldığım “Ayrımcılık Sorunu Eğitim OrtamlarındaNasıl Ele Alınabilir? Örnek Ders Uygulamasıçalıştayında dikkatimi çekti. Nerden baksanız 40tan fazla katılımcı arasında karşıt görüşü temsilen kimse yoktu. Senteze ulaşmak için Tez-Antitez ikilisinin bulunmasından yana olan biri olarak şeytanın avukatlığını yapsam mı diye düşünmedim de değil. Sonuç olarak katılımcı grubun gerçek hayatı temsil etmediğine karar verdim. Oysa ki çalıştay sırasında karşıt görüşler konuşsaydı bence daha öğretici olurdu. Yine de bu çalıştayı, özellikle de kullanılan videoları ve grup tartışmaları için sunulan soruları, çok beğendim. Belki bu çalıştayla ilgili ilerde daha detaylı bir yazıda yazarım.

3) Çok merak ettiğim bir sunumun, İstanbul İl Milli Eğitim’in temsilcilerinin sunduğu “İstanbul Dersi Dünyaya İyi Örnek Oluyor”, sunuşu yapacak kişiler tarafından kafalarına estikleri için sunum yerini sınıf ortamından çıkarıp daracık koridor alanına taşımaları yüzünden izleyememek durumunda kalmam ve merakımı gideremem aklımda kalan son olumsuzluk. Bir umut sunumun yapıldığı koridor standına gittiğimde izleyici yoğunluğundan dolayı ayakta durup not almanın imkansız olduğuna karar verip günün son sunumunu izlemeden çıktım. Bu yazıyı okuyanlar arasında bu sunumu izleyen varsa izlenimlerini paylaşırsa güzel olur.

Konferansta izlediğim tüm sunuşları bir yazıda toparlamanın pratik olmaması sebebiyle izlenimlerimi kısaca (4+4+4 tartışmalarından, açılış konuşması sırasında yapılan agresif protestolara değinmeyi tercih etmeden) özetledikten sonra aklımda en çok kalan sunumla ilgili aldığım notları sizlerle paylaşmaya karar verdim.

Dinlemek için işaretlediğimde her ne kadar sunuş başlığı ilgi alanlarım dahilinde olmasa da sunuşu yapacak kişiyi daha önce dinlememiş olduğum için gitmeye karar vermiştim. “ Öğrenciyi Nasıl Doğru Yönlendirebilirim?” başlıklı oturumda söz ünlü psikoterapist Emre Konuk'taydı. 

Emre Konuk’un kurucusu olduğu Davranış Bilimleri Enstitüsü’ne henüz yeni bir mezunken yolum düşmüştü. Hatta biraz sonra bahsedeceğim 16PF envanterini de yaparak bir pozisyon için başvurmuştum. Sonrasında orada çalışmak kısmet olmadı ama Emre Bey ile yüksek lisans öğrencisiyken katıldığım European Congress of Psychology sırasında Prag’da ayak üstü tanışmıştım. Bu iki yaşantı sonrasında ilk defa Emre Bey’i dinlemek bu sene, EİÖ konferansında mümkün oldu.

Başlığından yola çıkarak sunuşu dinlemeye gelenler için kesinlikle beklentilerini boşa çıkaran bir sunum olmasına rağmen benim beğenmemin sebebi anlatılanların gerçek hayatla doğrudan bağlantılı olması ve pratiğe uygulanabilme olasılığıydı. “Yeteneği Keşfetmek ve Kişilik” başlığını seçmişti Emre Konuk sunuşu için. Çocuklarda yeteneklerin keşfedilmesinin gerekliliğinden yola çıkarak mesleklerin16PF kişilik envanteri uygulanarak elde edilen  kişilik profillerinden bahsederek devam etti. Sonuç kısmında ise uyumlu evliliklerde kadın-erkek kişilik özelliklerinden söz etti. 16 PF’nin reklamı niteliğinde bir sunumdu ama gerek ünlü futbolcu Alex’i örnek olarak sunması, gerekse kendi eşiyle ilgili atıflarda bulunması nedeniyle eğlenceli ve ilgi çekici bir sunumdu.

Yetenek’i kavram olarak “düşünce-duygu-davranışlarda yüksek performans” olarak tanımladı Emre Konuk. Yetenek gelişimi ile ilgili beyin araştırmalarından bahsetti, Harry Chugani’nin çalışmalarına atıfta bulundu. Yeteneğin gelişmesi için 3-15 yaş aralığının öneminden bahsettikten sonra geçmişte çocukların zayıf yönlerinin tespit edilp onların güçlendirilmeye yönelik müdahalelerin günümüzde değiştiğini, ya da değişmesi gerektiğini vurguladı. “Günümüzde şirketlerin yeni eğilimi varolan yeteneklere odaklanıp o yetenekleri daha da geliştirmektir” dedi.
“Bir mesleği ideal olarak yapan profesyonelde bir sürü yetenek gerekir. Eğitim sistemi bu yeteneklerin hepsini geliştirmek ister. Ancak bunun imkanı yoktur. Bunun yerine kişinin güçlü olduğu yeteneklerini keşfedip onları daha da iyileştirmek için desteklemek gerekir.” Bu söyleminin ardından örnek olarak Fenerbahçe’nin başarılı futbolcusu Alex’i gösterdi.

Alex’in güçlü ve zayıf yönlerini fotoğrafta görebilirsiniz. Alex’i Alex yapanın onun güçsüz noktalarının değil, yeteneklerinin öne çıkmış olmasıdır diyerek, Alex’in hocalarının onu savunmada işe yarar hale getirmeye çalışmak yerine gol atma potansiyelini en üst seviyeye çıkarmak için çaba sarf ettiklerini vurguladı.

Peki ya siz bir Alex misiniz? Zayıf yönlerinizi kafanıza takmayıp, güçlü yeteneklerinizin tadını çıkarıp meyvesini yiyebiliyor musunuz? En önemlisi de kendinizi ve yeteneklerinizi tanıyor musunuz?

Ele alınan son konu eşler arasında uyumluluğu belirleyen kişilik özellikleriydi. Zıt kutuplar birbirini çeker, farklı kişilik özelliklerine sahip çiftler birbirini tamamlar gibi söylemlerin aslında hurafe olduğundan çiftlerin uyumluluğunu belirleyen kişilik özelliklerinden 14 tanesinin düzeyinin benzer olmasının eşler arasındaki uyumu olumlu yönde etkileyeceğini söyledi. Durum sadece iki kişilik özelliğinde: Sıcakkanlılık ve Problem çözme de farklılaşıyormuş...
Aşağıdaki resime baktığınızda da Kadın-Erkek romantik ilişkilerinde eşler arasındaki uyumun hangi özellikler sayesinde CENNET hangi özellikler yüzünden CEHENNEM’e döndüğünü göreceksiniz. Bence tablonun en dikkat çekici yeri Cehennem tablosu içinde yer alan ERKEK FAKTÖRLERİ: buradaki verilere göre eğer eşiniz sadece bir tek size değil herkese karşı sıcak kanlıysa ve yeniliklere açıksa ilişkiniz için tehlike çanları çalmaya başlamış olabilir. Sonuç olarak erkeğin hala “ağır abi” olanı makbul sanırım. Kadınlarda ise mükemmeliyetçilik azalınca uyumun azalabileceği belirtilmiş. Erkekler kadınların mükemmeliyetçi yanını seviyor olmalı, acaba mükemmeliyetci kadınlar için uyumlu eş olabilmek için ne kadar çaba harcıyorlar? Hem kadınlar hem de erkekler için geçerli olan bir nokta ise eğer ilişkinizde eşinizle uyumlu mutlu mesut yaşamak istiyorsanız kendizi sorgulamayı bırakın, endişe düzeyinizi de kontrol etmeye bakın...

Ayşe Arman’ın ile Emre Konuk aldatmak ilgili yaptığı röportaja iki bölüm olarak buradan  ve şuradan  okuyabilirsiniz...

Eğitim ile başlayıp kadın erkek ilişkilerindeki uyuma kadar geldik. Hayatın her alanında eğitimin şart olduğunu unutmadığımız bir hayat yaşamamızı diliyorum...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder