Bu yazım
mesleği, eğitimi, kültürel alt yapısı ne olursa olsun, “ben de bir Anneyim”
diyen kadınlara yönelik. Yazıma ilham
kaynağı olan kitabı geçen Salı günü boş vaktim var bari bir şeyler keşfedeyim
diye uğradığım eski mahallemin kütüphanesinde tesadüfen buldum. Dünyanın
Anneleri (Mares del Món) isimli bu çocuk kitabı, dünyanın egzotik
sayılabilecek köşelerinde (Fas, Namibya, Kenya, Hindistan, Çin, Vietnam, vs)
yaşayan, bir yandan da çocuklarını büyütmeye çalışan annelerin fotoğraflarından
oluşmuştu. O an aklıma başlıkta yazdığım slogan geldi. İyi anne olmak için
farklılıkların farkında olmak gerek. Farklılıkların farkında olmak, yapıcı
eleştiri yapabilme, çocukları daha objektif gözlemleme becerilerini ve annelik davranışlarını
iyileştirmek için ilk adım sayılabilir.
Çoğu kadın,
ilk çocuğuna sahip olmadan anne olmaya yönelik bir eğitimden geçmiyor. 9 ay 10
gün boyunca anneliğin nasıl bir şey olduğunu hissetmeye, gözünde canlandırmaya
çalışıyor, hayal kurarak ya da plan yaparak, azimliyse okuyarak araştırarak bir
şeyler öğrenmeye çalışıyor. Hiç bir kadın dünyaya geldiğinde anne olma
özelliklerini genetik olarak kodlanmış bir şekilde bünyesinde bulundurmuyor.
Lisans yıllarımda bir dersimizin bir oturumunda içgüdüler konusunu tartışırken
doğru bilinen gerçeklerden bir örnek ortaya atılmıştı. Hocamız “insanda iç güdü
yoktur çünkü insan türünün her bir varlığı bir şeyi tıpatıp aynı şekilde yapmaz”
“Peki hocam ya annelik içgüdüsü?” diye soran bir arkadaşımıza verilecek cevap
çok basitti: Bu dünyada anne olmak istemeyen, ya da istemeye istemeye anne
olmuş ama çocuklarından vazgeçmiş, çocuklarını cami avlularına bırakmış, ve en
kötüsü çocuklarını öldürmüş anneler varken, hala anneliğin bir içgüdü olduğunu
savunabilir misiniz?”
Anne olmak,
bir çocuğa hayat vermekten ibaret değil. O çocuğu dünyaya getirdikten sonra
başlıyor asıl macera. Çoğu kadın, anne olmayı yaşayarak öğreniyor. Bir kısmı
kendi annelerinden ilham alırken diğerleri çevresindeki diğer anne olan
kadınlardan ve onların deneyimlerinden yararlanıyor. Tam bu noktada, annelerin genelde
kendi gibi, kendine yakın annelerle vakit geçirmeyi tercih eden bir çoğunluğun
olduğunda söz etmek yanlış olmaz sanırım. Anne olmak en iyi yaşayarak öğrenilir,
evet, ama çocuk yetiştirmenin deneme yanılma yöntemiyle öğrenilmesinin ne kadar
riskli olduğunu açıklamama gerek yok sanırım.
Bazı annelerde
anneliği kendilerine profesyonel meslek edinmeye başladılar son günlerde. “Çocuk
yapınca işimi bıraktım, madem çocuğuma bakmak benim birincil işim bu
deneyimlerden herkes faydalansın bari” gibi masum bir fikirle yola çıkan,
eğitim seviyesi yüksek bazı annelerin anneliği ticari bir sektör alanına
dökmesini geçtim (bu noktayı eleştirmek bana düşmez), benim çocuğumda şöyle
böyle oldu, dikkat edin! ya da ben şunu okudum çok beğendim siz de okuyun
ufkunuz açılır, veya benim çocuğum şu oyuncakla oynarken çok eğlendi, deneyin
siz de bayılacaksınız derken bu yazıları okuyan diğer annelerin yaşadıkları
çevre-geldikleri kültür-aile yapısı v.b. gibi çocuk yetiştirmede farklılık
yaratan bir sürü dinamiği göz ardı ettiklerini akıllarına bile getirmiyorlar. Kendi
yaşantılarında ulaştıkları problem çözümlerini diğer annelerle paylaşmalarını
sosyal destek platformu oluşturma açısından desteklesem de internet gibi bir
bilgi uzayı ve bilgi çöplüğü kesişimi olan bir alanda yazılan çizilen her şeyin
okuyucular, hele de anneler tarafından çok iyi analiz edilmesi gerektiğine
yürekten inanıyorum. Sizi ve çocuğunuzu tanımadan size verilen çözüm
reçeteleri, belki işe yarayabilir, ama risklidir. Siz bu reçeteleri uygulamaya
koyarken kendi gözlemlerinize ve çocuğunuzu ne kadar iyi tanıdığınıza güvenmek
zorundasınız. Farklılıkların farkında olmak ve bir anne olarak kendinizin ve
çocuğunuzun bu farklılıkların neresinde olduğunuzu iyi belirlemek zorundasınız.
Kendinizin
nasıl bir anne olduğunu düşünürken değerlendirme ölçütlerinizi nasıl
belirlediğinizi biliyor musunuz? Ölçütleriniz kendi çocuğunuza ne kadar
yetebildiğinizle mi ilgili yoksa kendinizi nasıl hissettiğinizle mi? Yoksa,
Ayşe çocuğuna çok oyuncak alıyor, ama benim param yok ben oyuncak alamıyorum
diye kendinizi çaresiz mi hissediyorsunuz? Ya da Veli’nin çok oyuncağı var,
baksana annesiyle de ne güzel oynuyor diye düşünüp kendi durumunuz için
hayıflanırken kapılar ardında da gerçekler olabileceğini düşünebiliyor musunuz?
İnsanın kendine, hele de çocuklarıyla ilgili konularda objektif bakması çok
zordur. İşte tam da bu yüzden ciddi olduğunu düşündüğünüz sorunlarda işinin
ehli bir profesyonelden destek almak istersiniz. Benim dileğim işler ciddiye
binmeden kendi annelik davranışlarınız üzerinde içgörü kazanmanızı bir nebze de
olsa farklılıkların dünyasında yaşadığımızı vurgulayarak desteklemek.
Farklılıklarla
ilgili ufkunuzu genişletmek için Bebekler (Orj. Bébé(s)) isimli filmi
mutlaka izlemeniz gerektiğini düşünüyorum. Mongolia, Namibia, San Fransico ve
Tokyo’da büyümekte olan bebeklerin bir yıllarını yansıtmaya çalışan bu film
bence farklılıkları anlamaya başlamak için güzel bir nokta. Aşağıdaki videoda
da filmin fragmanını izleyebilirsiniz.
Çocuk
eğitiminin felsefesi üzerine okuma yapmak isteyen anneler içinse Jean JacquesRousseau’nın Emile ya da Eğitim Üzerine isimli kitabını tavsiye ederim. Kitabın içeriğiyle ilgili ingilizce bilgiye wikipedia'dan ulaşabilirsiniz.
Unutmayın. Çok
okuyun, Çok İzleyin ama her bilgiyi doğru kabul etmeyin. Öğrendiklerinizin
kendi hayatınızda uygulanabilirliğini analiz edin. Ve şunu aklınızdan hiç
çıkarmayın, kendiniz gibi olanlardan değil sizden daha farklı olan kişilerden
çok daha fazla şey öğrenebilirsiniz. Farklılıkların farkında olmakta fayda
var...
Herkese iyi
yazlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder