27 Haziran 2012 Çarşamba

Karikatürlerde Eğitimsel ve Psikolojik Dokundurmalar -2

Bu sıcak yaz günlerinde, Türkiye'nin keyifsiz ve moral bozucu gündeminden birazcık da olsa uzaklaşabilmeniz için bu yazımda yine eğitim ve psikoloji konularına dokunduran karikatürlere yer vereceğim. Karikatürlerde Eğitimsel ve Psikolojik Dokundurmalar başlıklı yazımda bir kaç karikatüre yer vermiştim. Aradan uzun zaman geçmiş ve ben beğendiğim karikatürleri paylaşmayı atlamışım bunu farkettim. Oysa ki bir ara ciddi ciddi karikatür toplama işine girmiştim. Çocuk ve eğitim konulu karikatür kitapları edindim ama itiraf ediyorum ki çoğunu henüz inceleyemedim. Ancak Penguen dergisinde uzun zamandır takip ettiğim Penguen Çocuk köşesi kitap haline gelince ilk işim buraya gelen bir arkadaşımdan bana kitabı getirmesi oldu. Elime ulaşır ulaşmaz da okumaya başladım. İçinde bir çoğumuzun geçmişte karşılaştığımız gerçeklikleri çok yerinde tespit edip görselliğe vurmuşlar. Bana da burada ilgi alanıma girenleri paylaşmak düşer...

                                        
Daha geçen hafta burada yaşayan bir Türk anne ile konuşuyorduk." Burada kendi kültürümle çocuk büyütmem çok zor. Keşke biri el atsa da en azından çocuklar için ayda bir Türk büyükleri, Türk kahramanları konulu bir şeyler yapsa çocuğum kültürünü tanısa, çok üzülüyorum Nasrettin Hoca fıkralarını tanımayacak" diye benimle dertleşiyordu. Bu karikatürü görünce bu hoş muhabbetimiz aklıma geldi. Spiderman gibi dünyadaki kötülere kafa tutan bir kahraman varken hangi çocuk "bir garip keloğlan" olmak ister? Kendi kültürümüzü çocuklar için çekici kılmak için ne yapabiliriz diye düşünmeye başladım bu karikatürü gördükten sonra.

Resim derslerinde bile ezbere temellendirilmiş eğitimimiz de farkına varmamışız. Kaçınız acaba resim dersinde bir manzara çiz dendiğinde yukarıdaki karikatürdeki gibi bir resim çizmemiştir? Valla ben senelerce sadece bu tip manzara resimleri çizdim, sanırım tek fark evi biraz daha küçük yapıyordum ve dağların sağına koyuyordum. Şaka bir yana seneler sonra anlıyorum ki resim dersleri içimizdeki ressam potansiyelini keşfetmek için değil de boşluklar dolsun diye verilmiş sanki. Ama yine de hakkını yemeyeyim lisemin, dönem arkadaşlarımın içinden ilgiyle takip ettiğim ressam arkadaşlar çıkmadı değil.


Bu karikatürü gördüğümde aklıma RTE'nin başlattığı "çocuklar dindar değil de tinerci mi olsunlar?" tartışması geldi. Çocuklar dindar mı olur tinerci mi olur şu anki toplumsal huzursuzlukla onu bilemem ama hayallerindeki atı yapmaları için önce hayal kurabilmelerinin gerektiğini ve ailelerininde bunun için onların hayal gücünü destekleyici davranmaları gerektiğini bilirim. Tüm çocuklar, hayal kurmaları için baliye ihtiyaç duymadıkları bir yaşama sahip olmayı haketmiyorlar mı?

 Bir çocukları hakkında konuşurlarken "biz" formatında konuşan annelerden, bir de çocuğuna "aşkım" diye hitap eden annelerden hep korkmuşumdur. Ama bu karikatürü görünce aklıma onlar değil, anaokullarında öğretmenlik yapan ve öğrencilerine "aşkım" diye hitap eden öğretmen kılığına girmiş ana yarısı figürler geldi ki, üzgünüm sizler var oldukça ben size karşı olmaya devam edeceğim. Çocukların psikolojileriyle nasıl oynadığınızdan haberiniz yok ve bunu size biri anlatmalı. Bir gün yüzyüze gelirsek ben size anlatırım...

Bu karikatürü görünce aklıma okulda gereksizce üzerinde durulan kılık kıyafet kuralları aklıma geldi. Zamanında gömlek eteğim, eteğimin dışında olduğu için evine disiplin kağıdı gitmiş bir öğrenci olarak daha sonra farklı ülkelerde serbest kıyafetle öğrencilerin ne kadar kaygısızca okula gidebildiklerini ve saygının böyle saçma sapan kurallarla kazanılmayacağını gördüğümde eğitim sistemimizde hala yer alan katı disiplinci hocaların varlığından dolayı onların öğrencileri adına ben üzüldüm...
Zamanında sınıf arkadaşlarım en uzun ödevi ben yazdım ya da sınavda en uzun cevapları ben yazdım yarışına girerdi. Ben ise hep nicelik mi nitelik mi sorusunda niteliğin önemine vurgu yaptım. Hiç bir zaman hızlı okuyamadım, sınavlara hazırlanırken de bir kere okuduğuma ikinci kez geri dönmedim. Peki ya siz çocuğunuza bu konuda nasıl mesajlar veriyorsunuz?

                                     

İletki-Pergel-Gönye üçlüsü her sene aldığım hiç bir kere bile kullanmadığım aletler topluluğudur. Eğitimde zamanında ne gereksiz harcamalar yapmışız. Ortaları boş kalan lise defterleri, vs... Sahi hala var mı, şu kadar ortalı şöyle defterler istiyorum diyen öğretmenler? Öğrencilerine kullanacakları defterlerde bile özgürlük tanımayan öğretmenlerden özgür düşünce gelişimini desteklemeleri için ne bekleyebiliriz ki?

Çocuğunuzun otomatik pilota takılmasını istemiyorsanız sorularınızı sorarken kullandığınız kelime haznenizi zenginleştirin. Her gün aynı soruları sorarsanız, aynı cevapları almanız çok normal.
Her ne kadar lise yaşlarında çocuklar kendi seçimleri doğrultusunda arkadaşlık kuruyorlarsa da özellikle okul öncesi yaşlarda ve ilköğretimin ilk kademesinden çocuklarınızın arkadaş seçiminde ne kadar söz hakkınız olduğunu düşünün. Peki ya sizin çocuğunuz aterisi olmayansa??

Bu postluk bu kadar karikatür yeter. Umarım  üzerinde düşünmek isteyeceğiniz bir kaç soruna parmak basmışımdır.

Mizah dolu bir yaz dilerim herkese...

15 Haziran 2012 Cuma

Farkındalık kazanmak için Farklılıkları Keşfetmek Gerek


Bu yazım mesleği, eğitimi, kültürel alt yapısı ne olursa olsun, “ben de bir Anneyim” diyen kadınlara yönelik.  Yazıma ilham kaynağı olan kitabı geçen Salı günü boş vaktim var bari bir şeyler keşfedeyim diye uğradığım eski mahallemin kütüphanesinde tesadüfen buldum. Dünyanın Anneleri (Mares del Món)  isimli bu çocuk kitabı, dünyanın egzotik sayılabilecek köşelerinde (Fas, Namibya, Kenya, Hindistan, Çin, Vietnam, vs) yaşayan, bir yandan da çocuklarını büyütmeye çalışan annelerin fotoğraflarından oluşmuştu. O an aklıma başlıkta yazdığım slogan geldi. İyi anne olmak için farklılıkların farkında olmak gerek. Farklılıkların farkında olmak, yapıcı eleştiri yapabilme, çocukları daha objektif gözlemleme becerilerini ve annelik davranışlarını iyileştirmek için ilk adım sayılabilir.

Çoğu kadın, ilk çocuğuna sahip olmadan anne olmaya yönelik bir eğitimden geçmiyor. 9 ay 10 gün boyunca anneliğin nasıl bir şey olduğunu hissetmeye, gözünde canlandırmaya çalışıyor, hayal kurarak ya da plan yaparak, azimliyse okuyarak araştırarak bir şeyler öğrenmeye çalışıyor. Hiç bir kadın dünyaya geldiğinde anne olma özelliklerini genetik olarak kodlanmış bir şekilde bünyesinde bulundurmuyor. Lisans yıllarımda bir dersimizin bir oturumunda içgüdüler konusunu tartışırken doğru bilinen gerçeklerden bir örnek ortaya atılmıştı. Hocamız “insanda iç güdü yoktur çünkü insan türünün her bir varlığı bir şeyi tıpatıp aynı şekilde yapmaz” “Peki hocam ya annelik içgüdüsü?” diye soran bir arkadaşımıza verilecek cevap çok basitti: Bu dünyada anne olmak istemeyen, ya da istemeye istemeye anne olmuş ama çocuklarından vazgeçmiş, çocuklarını cami avlularına bırakmış, ve en kötüsü çocuklarını öldürmüş anneler varken, hala anneliğin bir içgüdü olduğunu savunabilir misiniz?”

Anne olmak, bir çocuğa hayat vermekten ibaret değil. O çocuğu dünyaya getirdikten sonra başlıyor asıl macera. Çoğu kadın, anne olmayı yaşayarak öğreniyor. Bir kısmı kendi annelerinden ilham alırken diğerleri çevresindeki diğer anne olan kadınlardan ve onların deneyimlerinden yararlanıyor. Tam bu noktada, annelerin genelde kendi gibi, kendine yakın annelerle vakit geçirmeyi tercih eden bir çoğunluğun olduğunda söz etmek yanlış olmaz sanırım. Anne olmak en iyi yaşayarak öğrenilir, evet, ama çocuk yetiştirmenin deneme yanılma yöntemiyle öğrenilmesinin ne kadar riskli olduğunu açıklamama gerek yok sanırım.

Bazı annelerde anneliği kendilerine profesyonel meslek edinmeye başladılar son günlerde. “Çocuk yapınca işimi bıraktım, madem çocuğuma bakmak benim birincil işim bu deneyimlerden herkes faydalansın bari” gibi masum bir fikirle yola çıkan, eğitim seviyesi yüksek bazı annelerin anneliği ticari bir sektör alanına dökmesini geçtim (bu noktayı eleştirmek bana düşmez), benim çocuğumda şöyle böyle oldu, dikkat edin! ya da ben şunu okudum çok beğendim siz de okuyun ufkunuz açılır, veya benim çocuğum şu oyuncakla oynarken çok eğlendi, deneyin siz de bayılacaksınız derken bu yazıları okuyan diğer annelerin yaşadıkları çevre-geldikleri kültür-aile yapısı v.b. gibi çocuk yetiştirmede farklılık yaratan bir sürü dinamiği göz ardı ettiklerini akıllarına bile getirmiyorlar. Kendi yaşantılarında ulaştıkları problem çözümlerini diğer annelerle paylaşmalarını sosyal destek platformu oluşturma açısından desteklesem de internet gibi bir bilgi uzayı ve bilgi çöplüğü kesişimi olan bir alanda yazılan çizilen her şeyin okuyucular, hele de anneler tarafından çok iyi analiz edilmesi gerektiğine yürekten inanıyorum. Sizi ve çocuğunuzu tanımadan size verilen çözüm reçeteleri, belki işe yarayabilir, ama risklidir. Siz bu reçeteleri uygulamaya koyarken kendi gözlemlerinize ve çocuğunuzu ne kadar iyi tanıdığınıza güvenmek zorundasınız. Farklılıkların farkında olmak ve bir anne olarak kendinizin ve çocuğunuzun bu farklılıkların neresinde olduğunuzu iyi belirlemek zorundasınız.

Kendinizin nasıl bir anne olduğunu düşünürken değerlendirme ölçütlerinizi nasıl belirlediğinizi biliyor musunuz? Ölçütleriniz kendi çocuğunuza ne kadar yetebildiğinizle mi ilgili yoksa kendinizi nasıl hissettiğinizle mi? Yoksa, Ayşe çocuğuna çok oyuncak alıyor, ama benim param yok ben oyuncak alamıyorum diye kendinizi çaresiz mi hissediyorsunuz? Ya da Veli’nin çok oyuncağı var, baksana annesiyle de ne güzel oynuyor diye düşünüp kendi durumunuz için hayıflanırken kapılar ardında da gerçekler olabileceğini düşünebiliyor musunuz? İnsanın kendine, hele de çocuklarıyla ilgili konularda objektif bakması çok zordur. İşte tam da bu yüzden ciddi olduğunu düşündüğünüz sorunlarda işinin ehli bir profesyonelden destek almak istersiniz. Benim dileğim işler ciddiye binmeden kendi annelik davranışlarınız üzerinde içgörü kazanmanızı bir nebze de olsa farklılıkların dünyasında yaşadığımızı vurgulayarak desteklemek.

Farklılıklarla ilgili ufkunuzu genişletmek için Bebekler (Orj. Bébé(s)) isimli filmi mutlaka izlemeniz gerektiğini düşünüyorum. Mongolia, Namibia, San Fransico ve Tokyo’da büyümekte olan bebeklerin bir yıllarını yansıtmaya çalışan bu film bence farklılıkları anlamaya başlamak için güzel bir nokta. Aşağıdaki videoda da filmin fragmanını izleyebilirsiniz.  


Çocuk eğitiminin felsefesi üzerine okuma yapmak isteyen anneler içinse Jean JacquesRousseau’nın Emile ya da Eğitim Üzerine isimli kitabını tavsiye ederim. Kitabın içeriğiyle ilgili ingilizce bilgiye wikipedia'dan ulaşabilirsiniz.

Unutmayın. Çok okuyun, Çok İzleyin ama her bilgiyi doğru kabul etmeyin. Öğrendiklerinizin kendi hayatınızda uygulanabilirliğini analiz edin. Ve şunu aklınızdan hiç çıkarmayın, kendiniz gibi olanlardan değil sizden daha farklı olan kişilerden çok daha fazla şey öğrenebilirsiniz. Farklılıkların farkında olmakta fayda var...

Herkese iyi yazlar...