Oldum olası tarih derslerini sevmişimdir. Neden sevdiğim konusunda ise biraz kararsızım. Hayatım boyunca ezber becerileri çok düşük biri oldum. Hatırlıyorum da bu yüzden tarih sınavlarında savaşların neden-sonuç bağlantısını kurabilirken hangi tarihlerde yapıldığını hep yanlış yazardım. Hiç bir zaman Osmanlı İmparatorluğu padişahlarının sırasını tam olarak ezberleyemedim. Hangi savaşta kim kimi öldürmüş, kim hangi toprağı ele geçirmiş bu da ilgimi çekmezdi. Ancak, yılların getirdiği doğal veya yapay afetleri atlatıp günümüze kadar ulaşan günlük kullanım araçları ya da sanat eserlerini görünce onları hem merakla incelemişimdir, hem de seneler boyu beraberlerinde günümüze kadar taşıdıkları hikayelerin perde arkalarını merak etmişimdir.
Tarih dersleriyle ilgili standart ÖSS sürecinde tahtaya kalk dersi anlat bakalım tarzı işlenenlise tarih dersleri haricinde çok keyifli tarih dersleri alma şansı bulduğumu da vurgulamam gerek. 8. sınıfta olmalıyım, hocamı çok sevdiğim için sırf eğitsel kol sorumlusu da sevdiğim hocam diye Tarih koluna yazılmıştım o sene. Gezi koluna inat en çok biz gezmiştik o sene. İstanbul'da gitmedik müze bırakmamıştık, okul saatleri içersinde olduğu için bu gezilerin keyfi daha bir güzeldi. Hiç unutmuyorum, bir müzede (ya topkapı, ya beylerbeyi sarayı) hocamız osmanlıca bir belgenin başında durmuş ve bize o belgeyi tercüme etmişti. O küçük yaşlarda hocamıza duyduğumuz hayranlık daha da bir artmıştı. "Vay beee demek ki günümüzde Osmanlıca bilen birileri var ve onlardan biri de bizim tarih hocamız." Gezilerimiz İstanbul'daki müzelerle sınırlı kalmamıştı. İznik'e olan ilk ve tek ziyaretimi de tarih kolunun haftasonu gezisine borçluyum...
Güzel anılar biriktirdiğim diğer bir tarih dersi de Mr. Scott'dan lise 3 yılındayken aldığım Amerikan tarihi dersiydi. İlk defa bir tarih dersi ortamı bu kadar rahat, keyifli ve ezber yapma baskısından uzaktı. Kızılderililerin geçmişini okurken ders kitabını takip etmek yerine Ishi'nin belgeselini izlemiştik (seneler sonra hala bu ismi hatırlıyor olmam bile dersin üzerimde bıraktığı etkiyi kanıtlıyor olmalı) hem de sınıf içersinde tam bir sinema ortamı yaratarak. Sınıf arkadaşlarımın yere uzanarak, yatarak, yiyecek eşliğinde derse katılıyor olmaları bende kültür şoku yaratmıştı. Daha sonra Civil Rights movement'ı işlerken Martin Luther King ile ilgili bir film izlemiştik, bir de ben dönem ödevi olarak bu konuyla ilgili bir kitap seçtiğim için konu çok ilgili çekmişti. Sene sonu projemiz ise tamamen bizim insiyatifimize bırakılmıştı. Yaratıcılık ve konu serbestti. Biz de New York City'nin tarihini konu olarak seçip trivia quiz tarzında bir kutu oyunu yaratmıştık grup arkadaşımla. Sanırım o yıldan sonra bir daha bu kadar keyifli bir tarih dersi daha işlemedim...
Bir kaç sene evvel Harbiye'deki Askeri Müze'yi gezerken neden bazı dersler bu müzede işlenmiyor diye düşünmeden edemedim. Salondan salona geçerken karşımıza çıkan tablolar savaşların önemlerini doğrudan yansıtıyorlardı. Bu salonlarda, o tablolar karşısında bir hikaye gibi tarihimizi dinlemek çok keyifli olurdu diye düşündüm. Keşke müzeler sadece gezmek ve vakit geçirmek için olmasaydı da İspanya'da olduğu gibi her müzenin bir eğitim merkezi olma ve eğitim programı yürütme zorunluluğu olsaydı. Öğretmenler ve öğrenciler yaşadıkları yerlerin tarihini müzeler aracılığıyla özümseyebilselerdi.
Tarih ile ilgili bu yazıma ilham verende işte tam böyle bir etkinlikti. Bu sene 8.si yapılan Magna Celebratio Badalona şehrinin Roma İmparatorluğu geçmişini hatırlamaya ve o şehirde yaşayanlara şehrin geçmişte nasıl bir günlük yaşam sürdürülüyordu bunu tattırmaya yönelik üç gün süren bir etkinlikler dizi olarak gerçekleştirildi. Badalona Müzesi çevresinde konumlandırılan 5 bölge ve bir de metroya yakın 1 bölgede olmak üzere toplan 6 bölgede Roma İmparatorluğu'nda gündelik yaşam nasıldı standlarla, etkinliklerle, mini atölye çalışmalarıyla, aile paylaşımlı çalışmalarla yeniden hayata döndürüldü.
Bazı etkinlikler ücretsizken bazıları cüzi miktarlara yürütüldü. Ücretler de zamana uygun olarak Euro yerine AS para birimiyle yapıldı (değişimler de müzede yapıldı). Özellikle 5-12 yaş grubundan çocuk sahibi olan aileler için çocuklarına tarihi sevdirmenin muhteşem bir fırsatıydı, çünkü çocuklar o dönemi yaşayarak, dönem kıyafetleri giymiş yetişkinlerden yaptıkları işlerle ilgili anlayabilecekleri dilde bilgi alarak, deneyerek, eğlenerek öğrendiler. Biz de yetişkin olarak çok keyifli anlar geçirdik ve tarih cenneti olan ülkemizden neden böyle kaliteli, bilgilendirici ve eğlenceli günler düzenlenmez diye iç geçirip üzüldük.
Ücretli aktiviteler içersinde Gladyatörlerin kullandığı at arabasıyla turlamak, doğal bitkilerden kokulu krem yapmak, yünden iplik yapmak, boncuklardan kolye veya bileklik üretmek, deriden cüzdan yapmak, mozaik yapmak, roma lejyoneri kılığına bürünüp askeri eğitimden geçmek gibi etkinlikler varken ücretsiz olarak katılınabilinen etkinlikler arasında ise Roma İmparatorluğu dönemindeki çocuklar gibi oyun oynamak (bu bölümde oynanan oyunların videosunu aşağıda izleyebilirsiniz), kerpiçten duvar örmek, Roma dönemi okuluna ziyarete gidip onların mumdan yapılmış tabletlere ve papirüs kağıtlarına nasıl yazı yazdıklarını öğrenmek bulunuyordu.
Bu etkinlikler dışında günlük yaşamla ilgili aklınıza gelebilecek her meslek için bir stand ayrılmıştı ve stand sorumluları tek tek Roma İmparatorluğu dönemindeki işleyişlerini günümüzde hala yapıyorlarmış gibi anlatıyorlardı. Biz de onları dinleyerek o dönemde marangozluk nasıl yapılır, sardalye nasıl tütsülenir, iyileştirici bitkiler ve ilaçlar nedir, kundura nasıl yapılır, ekmek yapmak için buğday nasıl öğütülür, demir nasıl dövülür, balık tutmak için ağ nasıl örülür, bitki liflerinden halat nasıl yapılır dinleyerek, görerek, yaparak, deneyerek yani etkileşimli bir şekilde öğrendik. Böylece Türkiye'deki tarih derslerinde Bizans İmparatorluğu'nun, Costantinapolis'in gölgesinde yüzeyselce öğrendiğimiz Roma İmparatorluğu'nda günlük yaşam nasılmış hayallerimizde canlandırabildik.
Umarım ülkemizde de gelecekte çocuklara tarihi sevdirmek, geçmişleriyle iletişime geçmelerini sağlamak için böyle etkinlikler düzenlenir. Tarihi sevdiremeyen tarih öğretmenleri, öğrencilerin sıkıntıdan patladıkları cehennem azabı çektiren tarih dersleri, tarihe tek bir mercekten at gözlüklerinden bakan bir tarih müfredatı yerine eğlenerek ve yaşayarak öğrenilen tarih dersleri olsaydı güzel olmaz mıydı?