Bunun nedenini varın siz bulun...
Ancak benim açımdan en net görünen farklılık şudur ki rehber öğretmenler/psikolojik danışmanlar eğitim fakültesi çıkışlı oldukları için pedagojik formasyon (yani öğretebilme) alt yapısıyla mezun olurlarken eğitim psikologları (Türkiye’de durum farklı çünkü Türkiye çıkışlı eğitim psikoloğu sayısı çok az, onlar da eğitim fakültesi çıkışlı, ancak yurt dışında eğitim almışlar için durum farklı) psikoloji (yani alanda araştırma yapabilme) alt yapısıyla mezun oluyorlar. Eğitim Psikoloğu’nu bir nevi AR-GE ci, Rehber Öğretmeni’de uygulamacı olarak düşünebilirsiniz. Eğitim Psikoloğu daha çok öğrenme-öğretme sürecindeki (eğitim ortamı/strateji/metodoloji ağırlıklı) aksaklıklara odaklanırken Rehber Öğretmen Psikolojik Danışman daha çok öğrenci ve ailesinden kaynaklanan sorunlara odaklanır, bunun dışında koruyucu psikoloji çalışmaları yapar.
Klinik Psikolog okullarda peki ne yapar? Görevi ve eğitiminin alt yapısı icabı çocuklardaki eksiklikleri, bozuklukları, aksaklıkları ele alır. Bunları tedavi etmeye odaklanır.
Oysa ki okul bir tedavi yeri- bir klinik değildir. Bir eğitim kurumudur. Ve hangi gözle bakarsanız sistemin öyle işlediğini görebilirsiniz. Eğitimciler genelde bu çocuğun şu yönü kuvvetli bunu nasıl güçlendiririz, öğretmen acaba sınıfta neler yapsa da bu çocuk eğitime daha aktif katılabilir diye kafa yorarken, Klinik Psikolog, bu çocuk yaşıtlarına göre daha az öğreniyor acaba bilişsel bir aksaklık mı var? Bir teste mi tabii tutsak ya da acaba terapiye mi alsak? Nasıl tedavi ederiz de bu çocuk düzelir? Diye kafa yorar. Daha anlaşılabilir bir benzetme yapacak olursak Eğitim Psikologları bardağın dolu tarafını görmeye çalışırlarken Klinik Psikologlar bardağın boş tarafını görürler. (Her genellemelerde %5e kadar hata payı vardır malum. Bu benzetmedeki hatayı sağolsun bir meslektaşım bana hatırlattı. Özellikle Pozitif Psikoloji temelli bir yaklaşım kullanan Klinik Psikologları bu genellemenin dışında tutmak gerektiğini belirtme ihtiyacı doğdu böylece).
Bu tweet’i doğru kabul edersek, okullarımıza klinik psikologları sokmamamız lazım. Ancak şu noktada klinik psikologların okullarda çalışmasına sıcak bakabilirim: eğer okullardaki psikolojik destek kadrosu genişse, hem psikolojik danışman hem rehber öğretmen hem de bir eğitim koordinatörü varsa, destekleyici hizmet elemanı olarak klinik psikologlar yer alabilirler. Onların da sadece çocuklarınpsikolojik değerlendirmeleri yapılırken aktif olmaları, okullarda terapi veya tedavi edici hizmet sunmamaları şartıyla...
Belki merak ediyorsunuzdur yaz tatili sonrası bir çok konu varken neden klinik psikologlara taktım diye. Bunun açıklaması olarak size bir arkadaşımın başından geçen bir yaşantıyı onun izniyle size aktarmak istiyorum. Kurum ve uzmanın kimlik gizliliğine saygı duyduğum için isim kullanmamaya özen göstereceğim bu anlatımımda...
ya girerim ki kurum psikoloğu klinik psikolog. Herhalde bir araştırma yapıyor ve denek ihtiyacı var. Yoksa ben hayatımda duymadım anne yerine annenin en yakın arkadaşının çocukla terapiye alındığı bir yaklaşım.” Bu tepkim sonrasında arkadaşım bana kızının dönemsel gelişim raporunu verdiğinde dehşetim ikiye katlandı.
Eğer bu konunun uzmanıysam, bu kadar küçük yaştaki bir çocuğun kişilik yapısını eleştirirken ailenin dinamiklerinin çok iyi tanınması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde raporda belirtilen ve negatif bir özellik olarak yaklaşılan “kuralcı ve detaycı” kişilik belki de ailenin istediği bir özelliktir: aile çocuğunu seçici bir elitlikle yetiştirmek istiyor olabilir.
Kanaatimce bu raporda yapılan bir diğer hata ise zihinsel yapılanma modeli başlığı altında bahsedilen kendini ifade edebilme ve duygusal gelişim düzeyinde kendini varetme (ki bu tam olarak ne demek hala emin değilim. Biri bana işevuruk tanımını yapabilir mi?) sorunu. Bu alanlarda zorlanma yaşadığı tespit edilen çocuğun değerlendirilmesindeki ölçütleri çok merak ediyorum. Eğer olur da bu raporu yazan psikolog şans eseri bu yazımı okursa ve benimle iletişime geçip beni aydınlatırsa belki yeni bir şeyler öğrenebilirim ben de. Aksi takdirde bu çocuğun değerlendirmesi yapılırken, güçlük yaşadığı tespit edilirken çocuğun iki dilli bir ortamda yaşadığının ve kendini ingilizce daha iyi ifade ettiği gerçeğinin göz ardı edildiğini; değerlendirme dilinin ve normlarının ise türkçe olduğunu düşünmekten kendimi alı koyamayacağım.
Yaz sezonunu kapatıp, yeni akademik yıla başlamadan önceki son yazımı bitirirken kısaca dikkat çekmek istediğim konuları özetlersem: özellikle okul öncesi kurumların okul psikoloğu seçimlerinde çok hassas davranmasının önemi, velilerin psikologlar tarafından verilen raporları onların içlerine sinene kadar sorgulamalarının gerekliliği, 0-6 yaş grubunda gelişimsel değerlendirme yaparken yıkıcı değil yapıcı olmaya özen gösterilmesi, kişilik gibi daha sonraki yaşantıda önem kazanacak dinamik yapılara odaklanmak yerine kazanılması gereken temel beceriler üzerinden değerlendirmelerin yapılmasıdır...
Tüm öğretmen, öğrenci, veli, anne-baba, akademik kadro ve destek hizmetlilerine başarı dolu bir 2011-2012 akademik yılı geçirmelerini dilerim...