Yaklaşım 1,5 aydır bir okul öncesi eğitim kurumunda 5 yaş grubundaki bir Türk öğrencinin okuluna, sınıfına, öğretmenine, eğitim sistemine ve eğitim dillerine uyum sağlayabilmesini kolaylaştırıcı destek öğretmen olarak çalışıyorum. Bu 1,5 ay benim için inanılmaz bir deneyim oldu. Öncelikle teoride mükemmel görünen uygulamaların pratikte ne kadar uygulanamaz olduklarını yaşadım içim buruk, elim kolum bağlı bir şekilde. Hem okul içersindeki rolüm eğitim psikologluğu olmadığı için hem de okul yönetiminden böyle bir talep gelmediği için ne var olan sisteme, ne eğitim kurumuna, ne de öğretmenin uygulamalarına yönelik bir müdahale etme olanağım yok. Buna rağmen eleştirel bakış açım ve araştırmacı ruhum sınıf içerisinde geçen yaşamı analiz etmeden, kuru kuruya sadece öğrenciye müdahale etmeye razı gelmiyor. Fırsat bulduğumda öğretmene öneriler sunmaya ve aileyi yönlendirmeye çalışıyorum. Ne kadar başarılı olduğuma da öğrencim karar veriyor, sergilediği davranışlarıyla…
Okulda konuşulan İngilizce, İspanyolca ve Katalanca dillerinden hiç birine kendini ifade edebilecek kadar hâkim olmayan öğrencimin özellikle teneffüs zamanında arkadaşlarıyla oyun oynamakta zorlandığını fark etmem uzun sürmedi. Aslına bakarsınız çocukların oyun sürecine girmeleri ve kendilerini oyuna kaptırmaları için, özellikle beş yaş grubu gibi okul öncesi bir yaşta, dil becerilerinin çok gelişmiş olmasına gerek yok. Ancak, çocuğun bir oyun başlatabilme ya da önceden başlamış olan bir oyunun içine girebilme becerilerine sahip olması gerekir. Bu becerilerin uygulanmasında dil her ne kadar önemli bir araçsa da, çocuğun detaylarda saklı olan kültürel kodları da anlaması grup içinde oyuna dâhil olma sürecini kolaylaştıracaktır. Eğer çocuk bu tip becerilerden de yoksunsa yaşıtlarıyla oynamak yerine yalnız başına vakit geçirmeyi, yaşıtları ona yaklaşınca ağlayarak onlara tepki vermeyi veya vurarak onları uzaklaştırmayı seçebilir ki, ben bir ay boyunca öğrencimde bu tip davranışları sık sık gözlemledim.
Gözlemlerim sırasında da aklımda şöyle bir soru belirdi. 3 seans halinde günlerinin 2 saatini okul bahçesinde serbest zaman/teneffüs olarak geçiren bu öğrencilerin ders programında belirlenmiş yapılandırılmış oyun saatlerinin bulunmaması acaba öğrencimin sınıf arkadaşları arasına katılmasını olumsuz yönde etkiliyor olabilir mi? Yani başka bir deyişle, sınıf içerisinde yapılandırılmış oyun saati kapsamında çocukların grup sürecini yaşamıyor olması, tenefüste, serbest oyun zamanında onların oyun kurmalarını zorlaştıran, kurulan oyunlara girmelerini sekteye uğratan bir süreç olabilir mi?
Tabii kafamdaki sorular bunlarla sınırlı kalmadı. Fark ettim ki çocuklar teneffüs sırasında top oynamak dışında kalan oyunlar sırasında, ki bunlar daha çok motor-fiziksel oyun (İngilizcede rough and tumble play olarak geçer), şiddetin dozunu ayarlayamayabiliyorlar. Birkaç kere onlara “oyun mu oynuyorsunuz? Kavga mı ediyorsunuz?” diye sorduğumda “bilmiyoruz” cevabını almak beni şaşırtmış olmakla beraber, alanda uzmanlaşmaya çalışan biri olarak özellikle teneffüs zamanında beliren oyunlar konusunda eksik olduğumu, oyun içindeki kurgusal saldırganlık ile gerçek saldırganlık arasında ayrım yapmakta zorluk çektiğimi fark ettim. Bu alandaki açığımı nasıl kapatırım diye düşünürken karşıma Kaboom! isimli kendini Amerikalı çocukların oyun yaşamını korumaya adamış A.B.D. merkezli bir sivil toplum kuruluşunun verdiği ücretsiz online seminerlerden (webinar) biri çıktı. “Teneffüs: Bir Çocuk Oyunu” konulu semineri veren JC Boushh oyun parkları ve çocukların oyun oynama hakları alanında uzmanlaşmış bir konuşmacıydı. İlk defa canlı ve interaktif bir ortamda online seminere katılmak beni inanılmaz heyecanlandırdı. Hem teneffüs saati oyunları ile ilgili çok güzel bir başlangıç oldu benim için hem de teneffüs zamanı serbest oyun/sınıf içi yapılandırılmış oyun ile ilgili kafamdaki soruyu sorma fırsatını yakaladım. Seminerde ne anlatıldığını duymak isterseniz şu linkten ulaşabilirsiniz. İngilizcesi yeterli olmayanlar için burada kısa bir özetini yapmaya çalışacağım.
Sunum katılımcılara sorulan bir soruyla başladı. “Okul zamanlarınıza geri dönüp baktığınızda teneffüs saatlerinizle ilgili aklınıza neler geliyor?” Benim aklıma ilk gelen şeyler, ilkokul zamanında teneffüslerde lastik oynadığımız, ortaokul ve lisede ise oyun oynamanın yerini okul etrafında turlamanın aldığı, halen devam eden dostluklarımın temellerinin atıldığı, dedikoduların dur durak bilmeden aktarıldığı oldu.
Teneffüs vakti ne zaman olmalıdır konusu öne sürüldü. Sabah mı? Öğleden sonra mı? Öğle yemeği vaktinde mi? Genelde öğle yemeği vaktinde teneffüs saatlerinin uzun tutulduğu ancak bu vakitte çocukların yemek yemek ile oyun oynamak arasında seçim yapmalarının gerekebileceği konusu üzerinde duruldu.
Diğer bir tartışma konusuysa (ki bu benim sorumla en ilgili kısımdı) yapılandırılmış oyun ile yapılandırılmamış/serbest oyun ile ilgiliydi. Bu iki oyun türünün birbirini aslında bütünlediği, birinin diğerinden daha önemli olmaması gerektiği ve birinin diğerinin yerine geçemeyeceği vurgulandı.
Bir diğer konu ise teneffüs saatleri ile akademik başarı arasındaki ilişkiydi. Akademik ebeveynlik olarak adlandırılan çocuk yetiştirme tarzını benimseyen ailelerin önceliği çocuklarının akademik açıdan hazır olmaya verdikleri, bu yönelimle koydukları hedeflerin (ör. Çocuğum doktor olacak) çocukların oyun oynama süreçlerini etkilediği dile getirildi. Amerika’da uygulamada olan “No Child Left Behind” yasasıyla akademik yönelimin vurgulandığı, teneffüs ve oyun saatlerine verilen değerin azaldığı öne sürüldü.
Dış mekânlarda oyun oynanması ile ilgili duyulan endişelerden bir diğerinin ise oyun alanlarında görevli olan öğretmenlerin gözetmenlik yapmakta zorlanması olduğu belirtildi. Öğretmenler gözetme sorumluluklarını yerine getirmekte zorlandıkları için teneffüs saatlerini kısa tuttukları iddia edildi. Bununla birlikte, özellikle büyük şehirlerde sıkça rastlanılan Boogieman Sendromundan (çocuğumun dışarıda oynamasına izin verirsem, başına bir kötülük gelir, biri ona zarar verir inancı) da bahsedildi.
Seminerin önemli bir kısmında teneffüs zamanlarının bilişsel ve fiziksel gelişim üzerindeki olumlu etkileri açıklandı. Teneffüs saatlerinde oyun oynayabilen çocukların özsaygı düzeylerinin yükseldiği, sosyal becerilerinin arttığı söylendi.
Tüm bu özet noktalardan anlayabileceğimiz gibi teneffüs zamanlarının çocukların gelişimleri üzerindeki önemi ve katkısı aslında farkında olduğumuzdan daha fazla. Yine de ben serbest oyun zamanlarıyla yapılandırılmış oyun zamanlarının dengeli gitmesi taraftarıyım. Özellikle, serbest oyun zamanlarında arkadaşlarıyla oynamakta güçlük çeken çocuklar için yapılandırılmış oyun sürecinde arkadaş grubu içerisinde sosyal beceri kazanma süreci başladıktan sonra bu becerileri geliştirmek için serbest oyun saati uygun alan yaratacaktır.
Bu yazımı da burada sonlandırırken konuyla ilgili ayrıntılı bilgi edinmek isteyenlere Pellegrini’nin Recess: its role in education and development isimli kitabına başvurmalarını öneririm.
8 dakikanızı ayırarak aşağıdaki videoyu izlediğinizde tenefüs saatinin bir çocuğun dünyasında nasıl etkili olabildiğini daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum. İyi seyiler...