25 Haziran 2009 Perşembe

Çocuğum Olsa Nerede Büyütmek İsterdim...

Uzun zamandır blogumdan uzun kaldım. Son 1 aydır harıl harıl yüksek lisans bitirme projem üzerinde çalışıyordum. Sonunda iki gün önce bitti. Sadece danışmanımın onayını bekliyorum. Bir kaç gün içinde de resmen Eğitim Psikoloğu olacağım. Bu son iki senede gerçekten çok şey öğrendim ama hala yolun başındayım. Aldığımız eğitimin bana en büyük getirisi sanırım hayatı durmadan eğitimci bakış açısıyla sorgulamak. Dün gecenin bir köründe, iki Türk arkadaşımla plajda sabahlarken laf döndü dolaştı ne olacak bu Türkiye'nin hali, nasıl bir gelecek bizi bekliyor, gelecekte nerede yaşamalıyız gibi konulara geldi.

Bir noktada şu soru üzerinde tartışmaya başladık: ilerde çocuğumuz olsa nerde büyütmek isterdik.

Arkadaşlarımdan biri Barcelona derken diğeri Türkiye dedi. Bense hala çok ortadayım. Her ne kadar yurtdışında yaşadıkça milliyetçi duygularım kabarsa da objektif olmak gerekirse 0-6 yaş için İspanya, 6 yaş ve sonrası (özellikle de ortaokul-lise için) Türkiye diyorum.

Nedenlerine gelirsek:

- Burada 0-3 yaş ve 3-6 yaş okullarının verdikleri eğitim çocukları hayata hazırlıyor. 6 aylık stajım sırasında inanılmaz sahnelerle karşılaştım. Gerek materyal zenginliği, gerekse eğitimcilerin hep en iyiyi arıyor olmaları bir yana çocuklar gerçekten özerk bireyler olarak yetişiyor. Küçük yaşlarda problem çözme becerileri, sosyal beceriler üzerinde çok büyük ilerlemeler kaydediyorlar. Türkiye'de özerk çocuk yetiştirmek toplumsal bağlamda çok da istendik bir durum olmayabilir, malum aile değerlerin bağlı olsun, anne-babanın sözünden çıkmasın, vatana millete hayırlı bir evlat olsun felsefesi hala ağırlığını koruyor. Bununla beraber çocuğun bireyselliğine saygı göstermek, ona yeni şeyler denemesi ve kendini geliştirmesi için fırsatlar tanımak çok önemli. 0-6 yaş arası çocuklar her ne kadar korunmaya, kollanmaya en çok ihtiyaç duyan kesim olsa da unutmamak lazım ki bu çocuklar büyüdüklerinde her anlamda hijyenik bir fanusta yaşamayacaklar. Hayat zorluklarla dolu ve bunlarla başa çıkma becerilerinin temelleri de bu yaşlarda atılıyor. Eskiden Türkiye'de anaokulunda çalışırken 5 yaş grubuna yemek yedirmeye devam eden öğretmenlerden tutun, annesi geldi kapıda beklemesin diye çocukların ayakkabılarını hızlı hızlı bağlayanlarına kadar çocukların gelişmesine izin vermeyen aceleci eğitim yaklaşımlarına tanık olmuştum. İspanya'da ise bir çocuk kaşık tutmaya başladığı andan itibaren (18-24 aylıkken) döke saça da olsa kendi yemeğini kendisi yer. Çocuklardan birisi ayakkabasını bağlayamazsa ona öğretmeninden önce diğer arkadaşları yardım eder.

- 0-6 yaş arası için sosyal etkinlik olanaklarının fazlalığı da burayı tercih etmemdeki ikinci sebep. Burada yerel yönetimler tüm şehri eğitici bir şehir olarak nasıl kullanırızdan yola çıkarak çocuklar için eğlenme ve öğrenme olanakları yaratıyorlar. Daha geçen gün yine haberlerde izledim, buranın en büyük parkını gündüz bakım evlerinin (tam ismi bu olmayabilir, İspanyolcası ludoteca) kuruluş yıldönümü yüzünden oyun panayırına döndürmüşler. Müzeler, akvaryum, hayvanat bahçesi gibi yerlerin sunduğu özel çocuk programları, auditorium gibi büyük konser salonunda çocukların çocuklar için verdikleri konserler, diğer milli ve yerel özel günlerindeki kutlamaları ve daha niceleri çocuklar ve ailelerinin eğlenerek öğrenmelerine olanak sağlayacak bir sürü fırsat tanıyor. Türkiye'de ise alışveriş merkezi kültürü, tüketici bir toplum olmamızı da destekleyerek her gün biraz daha günlük hayatımızın bir parçası haline geliyor. Acaba alışveriş merkezleri çocukların eğitimleri için ne gibi uygulamalar gerçekleştiriyorlar merak ediyorum. Çünkü, bilinçli bir eğitim departmanı sayesinde alışveriş merkezleri bile çok eğitici bir kimliğe bürünebilir. Eğitim, günlük hayatın gerçekleri kullanılarak planlanırsa daha değerli olur. Sanırım şehrin (ya da ilçelerin) doğal eğitim ortamlarına dönüşmesi için en büyük iş belediyelere düşüyor.

- Özellikle ortaokul ve sonrası için ise Türkiye diyorum çünkü her ne kadar çocuklar akademik kaygılar ön planda tutularak önce SBS sonra ÖSS, o bitince LES o da bitince TUS, KPSS, KPDS gibi bir çok sınav için yarış atı gibi yetiştirilse de en azından bir hedef var ve bu hedefe ulaşmak zor olduğu için de daha değerli. Çocukların bir çoğu da okunmadan adam olunmayacağının farkında. Burda ise durum biraz farklı. Bir genç istedikten sonra istediği bölümü tutturamasa bile (ki burda da ÖSS gibi bir sistem var) üniversitede okuyabiliyor. Belki de her isteyen girebildiği içindir, üniversite eğitimi çok elzem görünmüyor gençler tarafından. Bunun ötesinde çocuklar burada 14-15 yaşlarından itibaren uyuşturucu madde kullanmaya başlıyor. Sabahın 7 buçuk 8inde okulların (ortaokul ve liselerin) oldukları sokakları marihuana kokar genelde. Bunun dışında 16 yaşına girmemiş çocukların sokaklarda "neredeyse" seviştiklerini görmek de bir eğitimci olarak beni endişelendiriyor. Biz Türkiye'de sokakta öpüşmek bile neredeyse yasaklanacak diye kaygılanırken, burda da toplumun bu kadar toleranslı olması ne kadar doğrudur diye sorguluyoruz. Bu çocuklar acaba davranışlarının sonuçlarının neler olabileceğinin farkında mıdır diye kaygılanıyoruz. En yakın örneğini 22 yaşındaki Katalan ev arkadaşımda görüyorum. Onun için hayat macera, macera eğlence demek. O yüzden riskli davranışlar sergileme oranı gayet yüksek, sonuçlarının neler olabileceğini düşünmeksizin.


Peki acaba 0-6 yaş arasında bu kadar önem verilerek eğitilen bu çocuklara daha sonra ne oluyor? Cevaplardan biri bence ilköğretimden (1-6.sınıf) orta öğretime (7-11. sınıf) geçisin çok sert olmasında. Buradaki orta öğretimin de Türkiye'dekinden çok farkı yok. Akademik başarı ön planda. Ayrıca ergenlik dönemiyle birlikte arkadaş gruplarının öneminin artması, öğrencilerin de genelde kendilerine benzeyen (yani aynı anadili konuşan, aynı kültürden gelen) yaşıtlarıyla zaman geçirmesi de ırkçılığı ve ilköğretimde yakalanan armoninin tehlikeye girmesini arttıran bir etken. Diğeri aile yapısının genelde parçalanmış ailelerden oluşması (boşanma oranı özellikle Katalan bölgesinde %70lerin üstünde).

Sonuç olarak her ülkenin kendine özgü sorunları var eğitim açısından. Önemli olana bu sorunlara duygusal olarak değil mantıksal olarak yaklaşıp çözümleri uzaklarda değil, günlük yaşamda aramak diye düşünüyorum. Bakalım yeni Bayan Milli Eğitim Bakanımız bunu ne kadar başarabilecek...